Köşe YazarlarıManşet

Deprem Sonrası Gelişen Sporcu Psikolojisi

Ülkemizde merkez üssü Kahramanmaraş’ta yaşanan ve 10 ilde etkilerini sürdüren depremden etkilenen afetzedelerin, yakınlarının ve tüm Türkiye’nin yüreği kan ağlıyor. Bu felakette en çok etkilenen topluluklardan biri de voleybol camiası oldu. Malatya Büyükşehir Belediyespor erkek takımı, Rasus Kimya Hatay kadın takımı, Adıyaman’daki Türkiye Ortaokullar Voleybol Şampiyonası için KKTC’den ülkemize gelen Gazi Mağusa Türk Maarif Koleji’nin Şampiyon Melekleri… Hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz, onları asla unutmayacağız…

Deprem sonrası gelişen sporcu psikolojisi nasıldır? Sporcu psikolojisi karşısında tutum nasıl olmalıdır? Psikolog İdil Karataş’ın Voleybol Aktüel için yazdığı çalışmasını sizler için paylaşıyoruz.

Psikolog: İdil Karataş

Yazım Tarihi: 15.02.2023 – 04.03.2023

Travma

Travma, bireyin zihinsel, fiziksel, sosyal, duygusal ve/veya ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan, duygusal olarak rahatsız edici veya yaşamı tehdit eden olay(lar)a maruz kalmasından kaynaklanır. Travma etkisi bırakan olaylar içerisinde, hem kitlesel oluşu hem de beklenmedik anda gerçekleşmesi sebebiyle doğal afetler ilk akla gelenlerdendir. Doğal afet travmasının yarattığı psikolojik etkiler ve belirtiler travma anında pek görülmeyebilir çünkü travma anında beyin, savunma tepkisi olarak duygu, duyum ve hislerle bağlantısını keser. Travma anında veya sonrasındaki yakın zamanda bedenden kopuk hissetmenin sebebi de budur. Beyin, bir süre ‘’kendimizi’’ hissetmekten sorumlu bölgeleri yavaşlatsa da zaman geçtikçe travmatik olay yüzeye çıkar ve semptomlarını gösterir.

Duygu-Durum

Travmatik olaylara verilen tepki, yası yaşama süresi-biçimi, baş etme şekli kişiden kişiye farklılık gösterir çünkü her bireyin mizacı, çevresi, kaybı vb. farklıdır. Bu faktörlerin her biri sürece dâhil edilerek düşünüldüğünde bazı iş alanlarının, travmatik olaylar karşısında yaşadıkları zorluk durumlarının fazla olduğunu söylemek mümkündür. Biraz daha spesifikleştirerek bu yazının konusuna da gelecek olursak; sporcuların travmaya doğrudan maruz kalışı, ikincil veya üstlenilmiş travma yaşayışları karşısında, bu süreç içinde birçok karmaşık duygu-durum ve düşünce yaşadıklarını söyleyebiliriz.

‘’Doğru yas tutmayı bilmek.’’ Diye Bir Şey Yoktur!

Sporcu da bir insandır. İlk etapta çok basit görülecek bu hatırlatmayı yapmak, bulunduğumuz aşamada büyük önem taşımaktadır. Kitlesel bir yası, bir meslek grubu üzerinde bireyselleştirmek doğru değildir ancak birçok ayrı etkenden ötürü saha içinde ‘’duygularını dışarıda bırakan’’ sporcular, verdikleri tepkinin insani olduğunu kendilerine hatırlatmalı; taraftar, yönetim, teknik kadro ise bunu yaşamaları yönünde sporcuya alan tanımalıdır. Toplum tarafından beklenilen ‘’yası yaşayış’’ beklentisini karşılamaya çalışmak sporcuda olumsuz etki yaratacaktır. Kültürleşmiş ve kalıplaşmış olan acı yaşama biçimiyle yas tutmayı tercih eden sporcu, bireysel olarak yansıtacağı acıyı bastıracaktır. Bu durumun aksi ise özellikle A takım sporcularında tam tersi etki yaratarak acıyı yaşamamaya iter. Görece daha küçük yaş gruplarına ve altyapı sporcularına güçlü olmayı öğretmek konusunda A takımlarına sorumluluk yüklenir bunun sonucunda ise sporcu yasını yaşayamadan iyi gözükmek zorunda hissedebilir. Travmada duygu ve hareketleri kontrol etmek zordur fakat bilindiği üzere sporda kontrollü olmak önemlidir. Bu bağlamda ele alındığında en önemli görebileceğimiz sınır sporcuya aittir. Ertelenen spor müsabakaları ve ara verilen antrenmanlar, süreç içerisindeki sporcuya da bir nevi yas tutma izni vermek olarak görülebilir. Sporcu, müsabakalara döndüğünde bu süreci ne şekilde yöneteceğini bilemeyebilir. Buna ek olarak yas sürecinde mutlak bir doğru kalıbı olmadığı için ‘’doğru yas tutmayı bilmek’’ de yoktur. Sahaya ilk dönüşte bedenen sahada olmaya rağmen düşünce olarak orada olunmayabilir. Bu gibi durumlarda topraklama, mindfulness gibi teknikleri kullanmak fayda sağlayacaktır.

Suçluluk Duygusu

Sporcular, bu dönemde kaybettiğimiz sporcuları kendileriyle içselleştirebilirler. Onlar için oynamak isteyebilir; hedeflerini benimseyerek maça çıkmak isteyebilirler. Hayatını kaybeden sporcunun hedefini ve hayalini yaşatma isteği içsel motivasyon oluşturur. Bu çerçevede sahaya çıkan sporcu hata yaptığında suçluluk duyabilir, kötü hissedebilir, hedef ve hayallere sahip çıkamadığını düşünebilir ancak bu anlarda sporcu beklentisinin hangi düzeyde olduğuna değil sahaya çıkma nedenini hatırlamalıdır.

Mental Çalışmalar

Sporcular, fiziksel ve mental olarak kendilerini en iyi tanıyan, anlayan ve dengeleyen meslek grupları içindedirler. Kontrol edilebilir ve edilemez birçok etkeni fark ederek bunlar üzerinde çalışmayı çoğunlukla öğrenmişlerdir. Buna rağmen içinde bulunduğumuz koşullarda bu dengeyi kurabilmek zordur. Taraftarların sporculardan beklentisi maddi ve manevi olarak oldukça yüksektir. Deprem bölgesindeki sporcular, teknik ekipler, yönetimler bölgeden ayrılırlarsa armasını taşıdıkları şehre sahip çıkmamakla suçlanabilirler. Birincil olarak ele alınabilecek durum bu olsa da bu duruma ek olarak sporcu performansları ele alınabilir. Doğal bir reaksiyon olarak sporcular da bir süre kafa dağınıklığı yaşayabilirler. Yaşanan bu zihin toparlayamama anlarında suçluluk duyabilirler, taraftardan tepki toplayabilirler. Ancak bu noktada etki edilebilir ve edilemez faktörler üzerinden giderek taraftara değil sporcunun zihnine odaklanmak gerekir. Var olan performans düşüşünü ilk etapta insani duygularla bağdaştırarak normalleştirerek performans artışına yönelik mental çalışmalar yapılmalıdır.

Akut Stres Tepkisi

Spor, uzun yıllardır meslek olarak yapılıyor olsa da temelinde eğlence barındıran bir alandır. Bu düşünce yapısı kaynaklı olarak bazı sporcular spordan uzaklaşmak isteyebilirler. Müsabakalara çıkmaya ve galibiyet sonrası sevince karşı suçluluk duyabilirler. Bu suçluluk duygusu hayatta kalma, yaşıyor olma suçluluğu boyutuna da gelebilmektedir Duyguları yaşamanın ve rutine dönmenin birçok farklı seçeneği vardır. Sporcular için bu aşamada müsabakalarda var olmak ise rutine dönmeyi sağlayan en iyi yollardan biridir. Müsabaka öncesi-anı-sonrası akışında vücut daha önce açığa çıkmayan bir semptom gösterebilir. En yoğun yaşanan duygulardan biri olan stres bile kendisini farklı açığa çıkarabilir. Duygu-durumlar böylesi farklılık içindeyken, akut stres tepkisi ile alınan kararlarda da beyin standart işleyişinin dışındadır. Normalden farklı mekanizmada olan beyin, ani kararlar almaya yatkındır. Sporcu bu evrede duygusunu tanımalı, anlamalı ve optimum düzeyde tutmalıdır. Aksi durumda muhtemel olarak yaşanacak senaryo; akut durumda alınan, hızlı ve sağlıksız bir kararla sporu bırakmak olabilir. Kendini dinlemek, kararından emin olmak süreç içerisinde çok büyük önem taşımaktadır ve bunun için zamana ihtiyaç vardır.

‘’Ben ne için çabalıyorum?’’ – ‘’Daha önce beni sahaya çıkaran duygu ve düşünceler nelerdi?’’

Sporcuda sporu bırakma isteği yaratan bir başka durum ise anlamsızlık ve boşluk duygusu hissetmesidir. Aynı alan içerisinde oldukları arkadaşlarının kaybına şahit olan sporcular ‘’Ben ne için çabalıyorum?’’ sorusunu sorabilirler. Hedefleri ve hayallerini sorgulamaya başlayabilirler. Bu durumda da yine önceden belirttiğimiz gibi zamana yaymanın önemi büyüktür. Sporcu, ilgilendiği spora neden başladığını, gelecek beklentilerinin neler olduğunu, sporun içinde olmanın verdiği pozitif durumlarını yeniden düşünmelidir. Sahada olmak ilk etapta anlamsız gelse de ‘’Daha önce beni sahaya çıkaran duygu ve düşünceler nelerdi?’’ sorusuyla da içinde yaşadığı ana geri dönerek motivasyon kaynaklarını hatırlamalıdır. Tüm bunlara ek olarak farkında olmadan da spordan uzaklaşılabilir. Antrenman sırasındaki dikkatsizlik buna örnek verilebilir. Örneği daha geniş kapsamlı anlatmak gerekirse; sporcu antrenman sırasında fiziksel olarak kendisine daha az dikkat ederse sakatlanarak sahadan uzaklaşacağının farkında olsa da kendi isteğiyle uzaklaşmayı tercih etmeyebilir. Tam olarak bu anda bilinçdışı etkiyle temkinli alanından çıkar ve sakatlanır. Sahadan uzaklaşmasını bilinçli yapmamış oluşu ‘’Sakatlandığım için uzaklaştım’’ düşüncesiyle savunma mekanizmasını kullandırmış ve sporcuyu rahatlatmış olur.

Sonuç olarak, hepimizi derinden etkileyen bir yas süreci içindeyiz. Ve bu denli kitlesel bir yası yaşarken her birimiz ayrı ayrı tepkileri ayrı ayrı zamanlarda göstereceğiz. Herkes için tek bir yas tutma kalıbı olmadığı gibi herkes için doğru olanı da bulamayacağımızı bilmeliyiz. Unutulmamalıdır ki, sporcular kendilerini çok iyi tanırlar. Evet, bir süre için hepimiz kendimize yabancılaşmış hissedebiliriz fakat önemli olan bu yabancılık hissinden çıkmak için kendi içimize yeniden dönmek olacaktır. Dediğimiz gibi, ilk aşamada anormal duruma verilen tepkiler normal olsa da uzun vadede rutine dönülemediği noktada mutlaka bir uzmandan psikolojik destek alınmalıdır. Son olarak: bazı sporcularımızın aileleri tribünlerin her köşesi fotoğraflarıyla donatılsın isterken bazı aileler ise fotoğrafları paylaşılsın dahi istemeyebiliyor. Acıların ortaklığı elbette kaçınılmaz bir gerçek ve bizler de her bir sporcumuzun acısını en derinlerimizde yaşıyoruz fakat ailelerin acısına en hassas yönümüzle yaklaşarak istedikleri doğrultuda hareket etmeliyiz.

Fotoğraflarını ve isimlerini tribünlerimizin başköşelerine koymasak, koyamasak da kalbimizin en derininde formasını astığımız her sporcumuza… Başımız sağ olsun.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu