Köşe YazarlarıManşet

İlker Çeteci’den Plaj Voleybolunda Animasyonun Önemi

Merhaba Değerli Voleybol Severler,

Bugün sizlerle yedinci kez buluşuyoruz. Aslına bakacak olursanız biraz zorlanarak başladığım bu yazı dizi konusunda buralara gelebileceğimi pek tahmin etmiyordum. Ama düşündükçe yazmaya, yazdıkça o günlere dönüp aynı keyfi ve heyecanı yaşamaya başlayınca yedinci yazıyı da yazmış bulundum.
Bugün sizlere plaj voleybolunda izleyenleri oyuna nasıl dahil edebileceğimize yönelik bazı orijinal faaliyetlerimizi paylaşacağım.

Bakalım sizler de benimle aynı keyifi yaşayabilecek misiniz?

O halde buyurun, pehlivan tefrikasının 7. bölümü sizlerle…

 

1995, yılı anlatmakla bitmez, her turnuva aksiyon, her turnuva ayrı bir olay…

Alanya’dayız, her zaman olduğu gibi turnuva süper gidiyor. O sene OYA-BORA diye iki sanatçı ortalığı kasıp kavuruyor. Konserleri yok satıyor. Bizim ekip, organizasyonu yapmış, Türkiye’de ilk defa plajda Halk Konseri verilecek.
Maçların 18:00 gibi biteceği hesaplanarak, konserin 20:00 da olacağı anonsunu yapıyorum. Hesapta, maçlar bitince herkes evine gidecek, yemek, duş, üst baş değişecek, sonra yavaş yavaş sahile gelinecek, bu arada bizim ekip sahneyi kuracak, protokol yerleri ayarlanacak. Halk denizden sahile doğru dizilecek. Sahilin o doğal eğimi sayesinde, sahne yukarıda kalacak.
Evdeki hesap çarşıya uymayınca her şey çorba oldu. Önce son maç 19:45 de bitti, ben dahil kimse evine , oteline gidemedi ve seyirci gitmedi, o kadar insan oradayken sahne kurulması mümkün olmadı, deniz tarafında olması gereken halk, denizin içine girince , yukarıya doğru bir itiş kakış ile protokol bölgesi kuma gömüldü. Allahtan içinde protokol yoktu :)

Ahali, itekleye, itekleye sahneye dayandı. Bu arada saat oldu 21.00.
Bizler, bu hengameden saatin kaç olduğunun farkında değiliz ama OYA-BORA ortalarda yok! Sahnenin arkasından Dünya Baltacıoğlu, milleti oyalamamı istiyor.
Eh yapacak bir şey yok, başladım Plaj Voleybolunun tarihçesine, anlat anlat, zaten 5 yılın ne tarihi olur ki? O d bitti.

Saat oldu 21:45 o sırada seyirciler arasından bir münasebetsiz ‘Saat 20:00 ‘de demiştiniz, 2 saat oldu hani neredeler, bizi kandırıyor musunuz?‘
Haydiiii, halkın arasında kıpırdanmalar başladı ve ben hemen kendimi feda ettim.
‘Sevgili arkadaşlar, beni tanıyorsunuz, 5 yıldır sizlerle ne güzel anılar paylaştık, sanatçılarımızın mutlaka haklı bir mazereti vardır, onlar gelene kadar gelin birlikte şarkı söyleyelim’ dedim.
Bir alkış koptu, zannedersiniz sahneye TARKAN çıktı. Allah’ım, şans yüzüme gülüyordu sonunda.
İbrahim Tatlıses ‘i inşaatta keşfeden talih, benim yüzüme de Alanya sahilinde gülecekti :)

Sevgili arkadaşlar, beni tanıyanlar bilirler, şarkı repertuarımın ne kadar geniş olduğunu. Ama inanın bütün bildiklerimi unuttum, meşhur olma hayalim, bir anda suya düştü. :)
Aklıma gelen bir tane parça var:  O da ‘’ Daha dün annemizin kollarında yaşarken!!!
Size yemin ediyorum. Herkes bana bakıyor ve şimdi ilk ayakkabı ya da terlik suratımda patlayacak derken hoparlörden tanıdık bir ses yükseldi.
‘Al aşkım beni yanına‘
OYA-BORA sahnedeydi.
Meğerse onlara sahne zamanını 22:00 demişler. Ecel terleri dökerek, indim sahneden ama şu bir gerçek, benden şarkıcı olmazmış!

Oradan Çeşme ‘ye geçtik. Çeşme plajını bilenler bilir, denizi muhteşemdir ancak feci bir rüzgarı vardır,  o sene sponsorlarımızdan Arçelik yüzlerce  plastik top yaptırmış.
Her gittiğimiz yerde seyircilere atıyoruz.
Bizim Çeşme turnuvasını organize eden kişi, Dünya Baltacıoğlu’nun  arkadaşı ve ünlü şarkıcı  İZEL‘ in de menajeri .
Kızcağız, deniz tarafındaki tribünün yanında yere oturmuş maç seyrederken, bizim çocuklar tribüne top atmaya başladı ama rüzgar olduğu için toplar sahaya giriyor, sahada maç var,  oyun durdu, ben bu arada İZEL   gördüm ve anonsumu yaparak yanına gittim.
Elinden tuttum sahaya davet ediyorum ki, bir anda üstümüzden 100 kişi geçti.
Ben kızcağızı zor kurtardım. Ne oldu derseniz, oyun durunca Dünya kızıyor ve top çuvalını tuttuğu gibi sahile fırlatıyor,  çuvaldan savrulan topları almak için, can hıraş bir şekilde koşan sevgili halkımın ayakları altında kalmak da İZEL ve bana düşüyor.
Teşekkürler Dünya Baltacıoğlu :)

O sene sponsorlarımızdan birisi de TUBORG. O zamanlar spor alanlarında alkollü içecek tüketimi ile ilgili bir kısıtlama yok tabii.
Kalamış turnuvasını yaparken, bir baktım, tribünde Efsane voleybolcu VEYSİ DİKEÇ.
O zamanlar alkolü daha fazla sever olmuş. Ben onu tanıyıp, anons edince çok hoşuna gitti. Ben de , yetkililerden birine dedim ki, Veysi ağabeyin bu haline bakmayın , bir dönemin çok önemli oyuncusudur, bira isterse verin. Tamam dediler. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum, çocuk yanıma geldi. ‘Abi, senin adam 21 kutu içti hala istiyor ne yapalım ‘’ dedi :)

Son durak Şile…
Kenan dedi ki, ‘’ Gelin, burada biraz animasyon yapalım. Seyirciyi sahaya çağıralım, onlara oyunlar oynatalım, hediyeler verelim. Tamam dedik.

İlk oyunumuz, yarışmacı 1 şişe birayı bir dikişte içecek, sonra başı kollarının arasında yere eğik vaziyette 10 tur dönecek sonra karşı sahadaki eşine koşarak gidip eline vuracak, bu sefer o aynısını yapacak. Abi Şile de ne kadar Ayyaş varsa hepsi yarışmacı oldu. Hemen içkiyi iptal edip , sadece dönme işini yaptırdık ama o ilk yarışmacıları ikna etmek 1 kasa biraya mal oldu. :)

Şile’de ilk ve son kez denediğimiz, Mendil Kapmaca oyununda aşırı hırslı iki oyuncu, mendili kaparken kafa kafaya çarpışıp, hastanelik olunca, bir daha bu tür oyunlar oynamadık.

Kalın sağlıcakla :)

 

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu