Köşe YazarlarıManşetÜst Manşet

Kimseye Sorulmaması Gereken Sorular

Yaklaşık iki ay önce…
Sosyal medya platformlarından birinde iki voleybolcumuzla yapılan bir röportajı izliyorum. Bu röportajda farklı bölümler bulunuyor.

Önce genel olarak görüşme yapılan voleybolcuların kendilerinin ve takımlarının vaziyeti ile ilgili sorular soruluyor. Örneğin takımlarının bu sene ne kadar başarılı olduğu, sakatlık ve form durumları vb. gibi konular hakkında konuşuluyor; maç öncesi rutinleri, hayalleri, özel merakları ve yetenekleri gibi hususlar da sohbeti renklendiriyor. Ardından, önceden hazırlanmış ve bu sporcuların kimlikleri ve spesifik durumları ile bağlantılı olmayan sorular başlıyor.

Bu programların seyirciye hoş vakit geçirtmesi hedeflendiğinden sorular da ona göre…
İzleyicinin kendi pozisyonundan sohbete dahil olabileceği psikolojik bir zemin hazırlayan bu sorular, “En son aldığınız ekran görüntüsü nedir?”, “En son kime ne hediye aldınız?”, “Instagram’da size gelen mesajlara bakıyor musunuz?” gibi formlarda yöneltiliyor.

Başka türlü sorular da devreye giriyor. Program gayet dinamik ve eğlenceli bir şekilde akıyor. Eski takım arkadaşlarından anılar, çeşitli duygular eşliğinde anlatılıyor. Profesyonel hayatlarını yürütürken neye dikkat ettiklerinden izledikleri dizilere kadar çok çeşitli konular konuşuluyor. Açıkçası gayet ilgiyle izliyorum ve hoş vakit geçiriyorum.

Sonra katılımcıların “yaparım” ya da “yapmam” diyecekleri başka bir soru kategorisine geçildiği söyleniyor ve ben ilk soruyla birden irkiliyorum: “Antrenmana geç kaldığınızda yalan söyler misiniz?”
Program başladığından beri ilk defa cevap beni çok da ilgilendirmiyor. Zira sorunun kendisi birçok bakımdan o kadar çok “faul” içeriyor ki öylece kalakalıyorum.

Değil sporcuların, hiç kimsenin tevessül etmemesi gereken hatalı bir davranış olan yalan, çok doğal ve problemsiz bir şeymiş gibi rahatça konu ediliyor. Üstelik bu sohbet, genele ulaşsın diye herkese açık bir sosyal medya kanalında yapıldığından, bu rahatlık, söz konusu edilen davranışı da binlerce kişiye meşru ve doğal gösteriyor. Yalan söyleyeni kınayacağımdan ya da kendim hiç yalan söylememiş birisi olduğumu iddia edeceğimden değil, ama ahlâkî olmayan bütün davranışların başını çeken yalanın bu rahatlıkla ve yarı-eğlence formatı içinde söz konusu edilişi karşısında ağzım açık kalıyor.

Bu tür soru-cevap formatlarını medya kanallarında sıkça görüyoruz. Peki, sorular hazırlanırken muhtemel cevapların skalası ve bunun izleyici ve toplum için ne anlama geleceği hiç düşünülmüyor mu? Bu soruya hayır diye cevap vermek mümkün değil; mutlaka düşünülüyordur, aksini hayal bile etmek istemeyiz. Peki, bu değerlendirme yapılırken sorunun ve muhtemel cevapların etik boyutu dikkate alınıyor mu? Alınıyorsa ne kadar alınıyor? Demek ki bu tür “kaçaklar” ve “parazitler” olabiliyor ancak bunların taşıdığı anlam, öyle gülünüp geçilecek kadar küçük ve önemsiz değil. Üzerinde hassasiyetle durmamız lazım.

Milli takımlar sezonu başlarken sosyal medyada milli sporcularımızla böyle birçok programlar ve çekimler yapılacağını tahmin etmek zor değil. Programları hazırlayanların, editörlerin ve röportajı yapacak kişilerin yaptıkları işin sonucunun nerelere uzanabileceğini biraz daha fazla düşünmeleri gerekiyor.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu