Köşe YazarlarıManşet

Kişisel Farklılıklar ve Hakemlik Becerisinin Geliştirilmesi

Yazarımız Onur Hoşnut'un, kişiler arası farklılıklar ve hakemlik becerisinin geliştirilmesi hakkında bilimsel verilere dayalı köşe yazısı sizlerle.

Değerli Voleybol Dostları,

Öncelikle, “Voleybol Aktüel”de yayımlanan ilk yazım için sizlerden gelen olumlu geribildirimler için çok teşekkür ederim. Gelecek yazılar için bana önemli bir motivasyon kaynağı oldu.

Bu yazımda, yaklaşık bir yıl önce yayımlanan ve ilgimi çeken bir makaleyi sizlerle paylaşmak ve oradan yola çıkarak, kişiler arası farklılıklar ve hakemlik becerisinin geliştirilmesi ilişkisini kısaca tartışmak istiyorum.

Sporumuzun önemli bir bileşeni olan hakemlerin, maçlardaki başarılarına etki eden unsurlardan birisi de kişilik özellikleri olmaktadır. Aslında en genel anlamıyla düşünüldüğünde, benzer bir bağlantının çalışma yaşamında da bulunduğu söylenebilir. İş yaşamında kişilik ve kişiliğin iş seçimine, verimliliğine, başarısına ve tatminine etkisi konuları üzerine çok sayıda akademik çalışmanın yapılmış olduğu görülmektedir. İş için uygun kişilik özelliklerine sahip çalışanların istihdam edilmelerinin verimliliği, iş tatminini ve örgütsel başarıyı artırdığını ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu türden bir yansımanın spor dünyasının aktörlerine, daha özelde ise hakemlere yönelik etkilerini ele alan çalışmalar görece azdır.  Sporcular için bu çerçevedeki çalışmalar artma eğilimindedir. Umarız ki hakemleri de doğrudan kapsayan araştırmalar ve yayınlar zenginleşsin.

Spor hakemliğinde bireyler arası farklılıklar: teori ve pratiğin gözden geçirilmesi (Inter-individual differences in sport refereeing: A review of theory and practice)başlıklı makale, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında “Spor ve Egzersiz Psikolojisi (Psychology of Sport and Exercise)” dergisinde yayımlandı. Hakemlikle ilgili güncel çalışmaları araştırırken dikkatimi çeken ve bireysel farklılıklar ile hakemlik ilişkisini derli toplu şekilde tartışan bu makaleyi sizlerin de dikkatine sunmak isterim. Makale içerisinde kullanıldığı anlamıyla kişilik özellikleri, deneyim ve uzmanlığı da kapsayacak şekilde, kişinin sahip olduğu farklı özellikler anlamında kullanılmaktadır.

Bireysel farklılıkların ilk yansıması, iletişim boyutunda görülmektedir. Araştırmalar şunu ortaya koymaktadır ki kimi zaman hatalı kararlar bile eğer etkili bir şekilde iletilirse, daha olumlu karşılanabilmektedir. (MacMahon, 2015) Buna kararı “satmak” da diyebiliriz. Hangi kararın kolayca kabullenileceğini, hangisinin ise tabiri caizse “satmaya” ihtiyaç duyulacağını bir hakemin sezmesi ise yıllar içinde gelişecek bir beceridir. (Mellick, 2005) Hakemlerin iletişim becerileri hakkında çalışmalar az ve geliştirilmeye açık olmakla birlikte mevcut olanlar bize şunu göstermektedir; kararın sakin bir şekilde veya kısa bir açıklamayla sunulması, oyuncuların hakemi daha adil ve doğru olarak kabul etme olasılıklarını artırmaktadır. (Simmons, 2010) Bu ve benzeri durumları ele alarak tartışan makale, hakemin iletişim becerisinin çok önemli ancak henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş bir bireysel farklılık olduğu sonucuna varmaktadır. Kendi hakemlik geçmişim ve izlemiş olduğum diğer müsabakalar, bu tespiti doğrular nitelikte birçok örnekle dolu olduğu için bu önermeye katılmamak elde değil. Özellikle stres seviyesinin yüksek olduğu müsabakalarda ya da anlarda, hakemin sahip olduğu kişilik özelliğine uygun iletişim yöntemlerini uygulayarak, içinde bulundukları durumu çözümlemeye çalıştıkları görülmektedir. Makalenin vardığı diğer bir sonuç, başarılı hakemlerin sadece tek bir iletişim tarzına takılı kalmaksızın, içinde bulundukları duruma göre şekil alan farklı iletişim tarzlarını uygulama becerisine sahip hakemler olduklarıdır. Bu çıkarımdan hareketle, bizden önceki hakem büyüklerimizin bize sıklıkla tavsiye ettiği ve bizim de genç kuşaklara hatırlatma borcuna sahip olduğumuz, çok maç ve hakem izlenmesinin hakemlik gelişimine katkı sunacağı yönündeki tavsiyeyi hatırlayabiliriz. Unutulmamalıdır ki sadece kendi deneyimlerimizden değil, başkalarının deneyimlerinden de öğreneceğimiz çok şey vardır.

Ele aldığımız makaleye göre bireysel farklılıkların bir diğer yansıması, algı, karar verme ve davranışlarımızda kendisini göstermektedir. Algı ile kastedilen, bir karara varmadan önce çevremizdeki etkenlerden görsel veri toplama becerisidir. Görme ve algı ilişkisinin kararlara etkileri üzerine yapılan çalışma sayısı az olmakla birlikte, en azından kendilerini iyi konumlandırarak pozisyonları takip eden ve daha iyi gören hakemlerin, daha isabetli kararlar verdikleri saptanmaktadır.

Algısal beceriler, çeşitli öğrenme yollarıyla geliştirilebilir. Bununla birlikte, hakemlerin birçoğu bunları çok maç yöneterek ya da sporcu geçmişine sahip olarak edinmektedir. Ayrıca, az da olsa, makalede atıfta bulunulan akademik çalışmalar göstermektedir ki başarılı hakemlerin görme performansları daha yüksektir. Bu performans ile kastedilen, görme alanı genişliği, hızlı göz hareketleri, odaklanma vb. becerilerdir. Bunun yanına doğru yerde konumlanarak pozisyonları takip etmeyi eklediğimizde, başarı artmaktadır. Bildiğimiz gibi, bir voleybol maçını yöneten özellikle baş ve yardımcı hakemler için de bu gereklilik, hem eğitimlerde hem de maçı takip eden gözlemcilerce sık sık vurgulanmaktadır. Yardımcı hakemin zamanında yer değiştirerek file hatalarını tespit etmek için pozisyon alması veya başhakemin bulunduğu platformun ideal yükseklikte olması, sağlıklı bir karar için olmazsa olmazdır. Bu teknikleri doğru bir şekilde yerine getirme düzeyindeki bireysel farklılıklar, hakemlerin başarılarına etki etmektedir. O halde, bu farklılıkların nasıl oluştuğu ve başarıya nasıl etki ettiğinin incelenmesinde yarar vardır. Makalenin önermekte olduğu bu husus, kanımca hakemlerin geliştirilmeleri için çok önemli bir noktaya vurgu yapmaktadır.

Kariyer gelişimi boyunca hakemler, hem kuralları hem de bunları doğru şekilde uygulama prosedürlerini öğrenirler. Dolayısıyla tek başına kural bilgisi yeterli olmayacaktır. Makale, hakemlerin kullandıkları bilişsel sistemleri “İkili sistem Teorisi” ne göre incelemektedir. Bu çerçevede, daha hızlı ve sezgisel kararları üreten Sistem 1 (Type 1) ile bilinçli akıl yürütmeden sorumlu olan ve daha yavaş ve kontrollü çalışan Sistem 2 (Type 2)’nin doğru zamanda ve doğru şekilde kullanımı, hakemlerin kararlarındaki isabet oranını artıracaktır. Tersi ise doğal olarak isabetsiz karar sayısını yükseltecektir. Buna bir de ön yargılar, geçmiş kararların etkisinde kalma, telafi etme gibi psikolojik süreçler eklenirse, yine karar isabetliliğimiz azalma eğiliminde olacaktır. Özet olarak söyleyebileceğimiz, bireysel farklılıkların ve buna bağlı olarak algı ve yönetim farklılıklarının, hakemlerin başarısına etki ettiği bir gerçektir. Günümüzde gelişen (GDS, VAR gibi) teknoloji destekli karar verme olanağı, iç ve dış etkenlerden kaynaklı hata verme olasılığını azaltmaya yardımcı olmaktadır. Makalenin yazarları, bireysel farklılıklara odaklanan ayrıntılı teknik analizlerin, bir hakemin hangi noktalarda ya da hangi durumlarda daha çok hata yapma eğiliminde olduğunun tespitine ve dolayısıyla bu alanların geliştirilmesine yardımcı olabileceklerini önermektedirler.

İncelediğimiz makalenin “etkileşim ve oyun yönetimi” başlıklı bölümü ise ilginç veriler ve saptamalar sunmaktadır. “Hakemlerin toplu oyunlardaki kararları, doğru kararlar ile yeterli kararlar arasında bir denge durumu olarak tanımlanmaktadır” (Schweizer & Plessner, 2016) Bununla kastedilen şudur; önleyici bir hakemlik anlayışında hakemler küçük hataları dahi daha erken ve kesin şekilde cezalandırmaktayken, layıkıyla / kararınca (adequately karşılığı olarak) bir hakemlik anlayışında hakemler, kararlarını maça ve oyunun seyrine göre uyumlandırmaktadırlar. Kuşkusuz bu ikinci tarz hakemliğin uygulanabilmesi ve “oyun için en uygun olana” karar verilmesi, önemli ölçüde deneyim kazanmaya ve maçın seyrini okuyabilmeye bağlıdır ve çok daha yoğun bilişsel süreçleri gerektirmektedir. Bunu destekleyen benzer bir araştırmanın ise Alman futbol hakemlerinin sarı kart gösterme eğilimleri için yapıldığı aktarılmaktadır. Ortaya çıkan genel sonuca göre hakemler, maçların erken sayılabilecek dakikalarında sarı kart göstermekten imtina etmektedir. Unkelbach and Memmert (2008) yaptıkları çalışmada, bunu hakemlerin maçın başlarında kendi karar verme ölçeklerini ayarlamak için ihtiyaç duydukları zamana bağlamaktadır. Bununla birlikte, bireysel farklılıklar bağlamında bir başka hakem ise kendi “disiplin çizgisini” belirlemek için, maçın başlarında cezalandıracağı en erken anı bekleyebilmektedir. Basketbol hakemleri ile yürütülen bir çalışmada, üst seviye hakemlerin belirli pozisyonları laboratuvar ortamında, sahada olduğundan daha katı bir şekilde yorumladıkları gözlenmiştir. Yani kararlar, içinde bulunulan ortamdan ve maçın seyrinden etkilenmektedir. Makalede voleybola ilişkin bir atıf olmamakla birlikte, kanımca benzer bir çalışma voleybol için de yürütülse yakın sonuçlara ulaşılabilir. En azından bu varsayımı hakem arkadaşlar, kendi yönetmiş oldukları maçlardaki (stres altındayken) algılarıyla, tribünden ya da televizyondan izledikleri bir maçtaki (stres altında olmaksızın) algıları ve kararları bağlamında değerlendirebilirler.

Karar verme anında hakemin sahip olacağı esneklik anlayışı, zamanla ve tecrübeyle kazanılan önemli bir beceridir ve bu da bireysel olarak farklılaşan bir özelliktir. Bununla birlikte, spor federasyonları dahi hakemlerden her zaman kesinlikle doğru karar vermelerini beklemek yerine, özellikle maçın kader anlarında yanlış karar vermekten kaçınmalarını beklemektedir. Voleybol için bir örnek verecek olursak, maç sayısını “8 saniye” kararı ile ilan ederek maçı bitirmeyi söyleyebiliriz.

Makale, hakemlerin karar verme süreçlerine etki eden bireysel farklılıkların oyun yönetimine etkilerini farklı teori ve modeller çerçevesinde tartışmaktadır. Bunlardan bana en ilginç geleni “dinamik eşik” modeli oldu. (Raab, 2020). Bu model, özellikle futbol hakemlerinin arasındaki karar farklılıklarının, bireysel eşiklere ve oyunun bağlamına göre nasıl değişim gösterdiğini incelemekte. Eşik modeli, oyun yönetiminin “yüksek ve alçak” iki eşiğinin olduğunu ve her bir oyun hareketinin “hata veya hata değil” olarak bu eşiklere yaklaşmaları nispetinde değerlendirildiğini tanımlamaktadır. Bu eşikler ise karakter özellikleri, deneyimler ve tercihler ile şekillenen bireysel farklılar ile açıklanmaktadır. Bunu voleybola yansıtacak olursak, özellikle topla oynama hareketlerinde gördüğümüz hata değerlendirmelerindeki karar farklılıklarının, benzer bir yaklaşımla açıklanabileceğini düşünüyorum. Modelin yaklaşımına göre, iki farklı hakemlik tarzına ve farklı bireysel özelliklere sahip iki hakemi karşılaştırdığımızda, aynı maç içinde ya da farklı maçlarda stres seviyesinin (maçın gerginliğinin) düşük olduğu anlarda verdikleri kararlar ile yüksek olduğu anlarda verdikleri kararların da tutarlılığı etkilenebilmektedir. Model şunu demek istemektedir; gerginliğin az olduğu senaryoda, hakemlerin kuralları olduğu gibi uygulaması beklenir, çünkü her ikisi de oyun yönetimi uygulama eşiğinin altındadır. Bağlam gözden kaçırılır ve böylece doğruluk artar. Ancak oyun sürekli yüksek gerginliğe sahipse, iletişim ve yaptırımlar sistematik olarak artar. Özellikle, düşük eşikli (tabiri caizse, daha kitabi) bir hakemin önceki kararlarıyla tutarlı olmak için daha fazla yaptırım uygulaması beklenir.

Gerginlik seviyesi maç boyunca dalgalanıyorsa, model önceki kararlarla daha az tutarlı olan, daha fazla iletişimi ve yaptırımı öngörür. Bu durumda, kararların doğruluğu ve yerindeliği, her bir hakemin kişisel eşiğinden etkilenir ve hatanın gerçekleştiği andaki özel bağlama (duruma) göre şekillenir. Buna ek olarak, model iki faktörün etkileşimini varsayar; bireyler arası farklılıklar ve bağlam, ancak bu bağlamın bir kısmı hakemin kendi geçmiş deneyimleridir. Bu, çeşitli gerginlik seviyelerine sahip maçlarda, oyun yönetimine geçmek için yüksek eşiği olan bir hakemin, daha düşük eşiği olan hakeme kıyasla, gerginliği artan bir oyunda daha sonra geçiş yapacağı anlamına gelir.

Aktardığımız makalede tartışılan, bireysel farklılıkların hakemliğe etkilerinin voleybol hakemliğine giriş ve sonrasındaki süreçlerde nasıl karşılık bulabileceğini değerlendirerek konuyu toparlamak isterim. Makale, sporda seçim ve gelişim süreçlerinin daha çok sporculara ve koçlara odaklandığını, bu nedenle aynı süreçlerin hakemlere uyarlanması hakkında şu ana kadar yeterince bilgi sahibi olmadığımızı söylemekle birlikte, yetenek seçimi ve geliştirilmesi temel ilkelerinin hakemlere de uyarlanabileceğini önermektedir. Hakemlerin seçimi, geliştirilmesi ve performans değerlendirmesi ile ilgili alanlarında federasyonların bilimsel olarak desteklenmesi gerektiği belirtilmektedir. Örneğin; a) bir seçim sürecinde gelişmeye açık bireysel alanların belirlenmesine katkıda bulunmak, b) eğitim sürecinde bireysel ihtiyaçlara destek olmak ve c) değerlendirme sürecindeki bireysel yaklaşımları kabul etmek ve bunlara izin vermek. Seçim, geliştirme ve performans değerlendirmesinde bireysel farklılıkları da dikkate alan yaklaşımlara ilişkin açıklamalara ve örneklere, bir başka yazıda daha geniş yer ayırmak istediğimden şu an için ayrıntıya girmiyorum. Ama özetle aktarabileceğim, her üçünde de bireysel farklılıkları dikkate almanın, olumlu sonuçlar doğurmasının kuvvetle muhtemel olduğudur.

Konuyu Türk voleybol hakemliği bağlamında değerlendirecek olursak, Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğünün paylaştığı istatistiklere göre, 2018 yılı itibariyle voleybol hakemlerinin kategorilere göre dağılımı aşağıda yer almaktadır. (sonraki yıllara ilişkin istatistikler sayfada yayımlanmamıştır.)  Her ne kadar veriler 2018’den ve muhtemelen değişmiş olsa da genel tablonun büyük oranda değişmemiş olduğunu tahmin ediyorum. Bu nedenle bu tabloya bakarak da bazı yorumlar getirmek mümkündür.

ADAY İL ULUSAL  ULUSLARARASI TOPLAM
2438 2502 752 19 5711
%42,69 %43,81 %13,17 %0,33 %100

 

Kaynak: https://shgm.gsb.gov.tr/Sayfalar/175/105/Istatistikler

 

Görüldüğü üzere, hakemlerimizin yaklaşık %86’lık bölümü aday ve il hakemlerinden oluşmaktadır. Bu grubun büyük bir bölümünün kariyer basamaklarının başındaki genç hakem adayları ve hakemlerden oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Deplasmanlı liglerde düdük çalma yetkisine sahip ulusal hakemlerin bulunduğu %13’lük grup ve hakemliğin en üst seviyesini temsil eden uluslararası hakemlerin bulunduğu, tabiri caizse piramidin en üst noktası, bu %86 içinden yetişecektir. Dolayısıyla, ilk kategoriyi oluşturan ve yaklaşık %42’yi teşkil eden aday hakemlerde doğru seçimleri yapmak ve sonrasındaki hakem eğitim, gelişim ve değerlendirme programlarını tasarlamak için,  kişilik unsurlarını ve bireysel farklılıkları da dikkate alan özgün yaklaşımlar sergilemek başarılı hakem yetiştirme olasılığını artıracaktır.

Hakemliğe girişin ilk adımı olan hakem kursuna katılım ve sonrasında aday hakemlik süreçlerinde yer alanların, gerek kişilik özellikleri gerek profesyonel kariyerleri gerekse sosyokültürel özellikleri bakımından homojen bir kitleyi teşkil etmediği açıktır. Peki, bu grup içerisinden, gelecek vadeden başarılı hakemler nasıl bulunacak ve yetiştirilecektir? Bu kadar heterojen bir kitleye standart bir eğitim ve değerlendirme programı uygulamak yerine, elimizdeki adayları bireysel farklılıklarıyla tanımamızı sağlayacak ön değerlendirmeler çerçevesinde şekillenmiş ve onların geliştirilmeye açık yönlerini destekleyen, kişiselleştirilmiş programlar yürütmenin yarar sağlayacağını düşünüyorum. Bunu yapabilmek, özellikle genç hakemlerin bırakma (dropout) oranlarına da olumlu yönde katkı sağlayacaktır.

Bilimin spordan, sporun bilimden öğreneceği çok şey vardır ve işbirliği, her iki taraf için de olumlu sonuçlar doğurmaya açıktır. Sporcuları inceleyen bilimsel çalışmalar giderek diğer aktörlere; koçlara, hakemlere, yöneticilere de uzanmaya başlamıştır ve yakın gelecekte hızla artması umulmaktadır. Bu bilimsel yaklaşımlarla desteklenecek hakem seçim, eğitim ve değerlendirme çalışmalarının, hakemlerimizin başarısına katkı sağlayacağına ve hatta kamuoyunda hakem imajını güçlendireceğine gönülden inanıyorum. Hakemlik ve bireysel farklılıklar konusuna parmak basıp tartışan ve yukarıda görüşlerini alıntıladığım tüm bilim insanlarına da teşekkürü borç biliyorum.

 

KAYNAKÇA:

  • Simcha Avugos, Clare MacMahon, Michael Bar-Eli, Markus Raab; “Inter-individual differences in sport refereeing: A review of theory and practice,”

Psychology of Sport and Exercise, Volume 55, 2021, 101926, ISSN 1469-0292, https://doi.org/10.1016/j.psychsport.2021.101926.

  • MacMahon, D. Mascarenhas, H. Plessner, A. Pizzera, R.R.D. Oudejans, M. Raab “Sports officials and officiating: Science and practice”, Routledge (2015)
  • C. Mellick, P.E. Bull, E.J. Laugharne, S. Fleming “Identifying best practice for referee decision communication in association and rugby union football: A microanalytic approach” Football Studies, 8 (1) (2005), pp. 42-57
  • Simmons “Communicative displays as fairness heuristics: Strategic football referee communication” Australian Journal of Communication, 37 (1) (2010), pp. 75-94
  • https://shgm.gsb.gov.tr/Sayfalar/175/105/Istatistikler

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu