Röportaj

Özel Röportaj | Eda Erdem Dündar

Avrupa Şampiyonası’nda gümüş madalya kazanarak tarihi bir başarı elde eden Filenin Sultanları’nın kaptanı Eda Erdem Dündar, Ezgi Ünal’ın sorularını yanıtladı.

Eda Erdem Dündar 2012 Olimpiyatları’na giden milli takımızın önemli bir parçasıydı. Milli takım kaptanı olduğu günden beri de bir Avrupa Şampiyonası bronz madalyası, bir Voleybol Ulusal Ligi (VNL) ikinciliği ve son olarak da Avrupa Şampiyonası gümüş madalyası kazandı. 11 yıldır Fenerbahçe’de forma giyen Kaptan Eda’nın tek hedefi yine bolca kupa ve madalya.


Öncelikle tarihi bir başarı yakaladığımız Avrupa Şampiyonası’nı değerlendirir misin? Çünkü takımın bu noktaya gelmesinde senin rolün çok büyük. Özellikle Hırvatistan karşısında gösterdiğin performans uzun yıllar unutulmayacaktır.

Avrupa Şampiyonası bizler için gerçekten çok keyifli ve unutulmaz bir şekilde noktalandı. Takım olarak beklenenin çok üstünde başrı ve performans sergiledik. Ankara’da seyircilerimizin önünde oynamak bence bizleri daha iyi voleybol oynamaya ve takım olmaya itti. Çünkü onların onların ilgi alakası, tribünlerden boş koltuk kalmaması bizlere ne kadar önemli bir turnuvada ülkemizi temsil ettiğimizi hatırlattı. Kendi performansıma gelecek olursam da bu takımın kaptanıyım ve önemli oyuncularından biriyim. Sorumluluklarımın da farkındayım. Takımıma yardım edebildiğim için çok mutluyum. Takım arkadaşlarımla beraber çok güzel işlere imza attık. Tabii ki onlar olmasa ben de bu bireysel performansı gösteremezdim. Çünkü bu bir takım oyunu; voleybol, topun üç kişinin eline değdiği bir spor. Voleybolu güzel kılan da bu zaten. Biz iyi bir takım olduk. Sahada mücadele eden, asla vazgeçmeyen “Filenin Sultanları” olarak çok güzel maçlar çıkardık. Çok mutluyuz çünkü turnuva bitti. Hâlâ çok güzel geri dönüşler alıyoruz. “Kızıma örnek oldunuz.”, “Türk kadınının gücünü gösterdiniz.” , “Sizinle gurur duyuyoruz.”, “Voleybolun tanınırlığını artırdınız.” gibi çok çok fazla mesaj var.

Birkaç yıldır çok yoğun sezonlar geçiriyorsun. Geçen sene VNL ikinciliği, Dünya Kupası. Bu yaz da en ağır yazlarından biriydi. Olimpiyat Elemeleri, sonrasında kıl payı kaçan bir Avrupa şampiyonluğu ve gelen gümüş madalya. Şampiyonadan sora pek de dinlenemeden takıma (Fenerbahçe Opet) katıldın. Aslında bu durum fiziksel olarak zor olduğu kadar mental olarak da çok yorucu. Uzun yıllardır üst seviyede performans gösteren bir oyuncu olarak yeni sezona nasıl motive oluyorsun, kendini nasıl hazırlıyorsun?

Tabii ki de her kaybın sonrasında yıkım oluyor. İnsanoğlunun doğasında var bu. İster istemez bunları yaşıyoruz. Ama bizler profesyonel sporcuyuz. Mesela son Avrupa Şampiyonası geride kaldı, ikinci olduk. Altın madalyayı kaçırdığımız için o kadar çok üzüldüm ki… Maç sonu duygularımı hatırlıyorum, zaten sonraki birkaç gün uyuyamadım. Ama turnuvadan sonra aldığımız o güzel geri dönüşler, bunları bir nebze unutturdu diyebilirim. Bir bakıma da tarihi bir başarı elde ettik. Fakat bize göre başarı her zaman birincilik ve altın madalya olduğu için ikinciliği tu kaka olarak görüyoruz. Bu benim karakterimde de var. Her zaman şampiyon olmak istiyorum. Tabii ki çok zorlanıyorum ama uzun yıllardır bu tempoda voleybol oynadığım için artık vücudum ve zihnim bununla baş edebilmeyi öğrendi. Zaten yüksek seviyede performans gösteren sporcuların hem fiziksel hem mental olarak güçlü olmaları gerekiyor ki bu seviyede oynamaya devam edebilsinler. Ben de çok şükür bunu iyi idare edebildiğimi düşünüyorum. Tabii ki yaş 30’u geçtikten sonra zorlandığım dönemler oluyor. Örneğin geçen yaz altı ay milli takım vardı, sonrasında dinlenemeden sezona başladım. Bu yüzden bu Avrupa Şampiyonası öncesi antrenörümüze dedim ki “Ben çok yorgunum. Fiziksel ve mental olarak kaldıramayacağım, o yüzden biraz izin istiyorum.” Yaklaşık 2,5 ay izin yaptım. Avrupa Şampiyonası’ndan 1,5 ay önce takıma katıldım ve bu bana çok yardımcı oldu. Hoş milli takım bitti, 10 gün izin yaptım ama bir an önce de voleybola geri dönmek istedim. Voleybolun da böyle bir yanı var; hem tatil istiyorsunuz, hem de tatildeyken geri dönmek istiyorsunuz.

Fenerbahçe’ye geçecek olursak son birkaç sezondur hücumda büyük sorumluluğun vardı. Brankica Mihajlovic ve Kelsey Robinson’ın gelişiyle yükünün biraz azaldığını söyleyebilir miyiz?

Bence bu sene hücum anlamında geçen seneye göre çok daha güçlüyüz. Hücumda problem yaşayacağımızı düşünmüyorum. Sadece manşet almamız gerekiyor. Sorumluluğum ise azalmayacak, aksine artacak. Çünkü takımda dengeleri iyi oturtmam gerekiyor. Sadece hücum anlamında değil, her anlamda. Bu sene de bana çok fazla iş düşecek. Zaten benim oyun karakterim bu şekilde. Pas aldıkça açılan bir oyuncuyum. Ne kadar çok top alırsam, takıma o kadar faydalı olabileceğim. Bu sorumluluğu taşımaktan da keyif alıyorum. Umarım milli takımdaki tempomu kulüpte de sürdürebilirim.

Aslında takımın yarısı yazın başından beri çalışırken sen dahil takımın diğer yarısı milli takımlardaydı. Hatta Robinson hâlâ yok.Galiba takımın oyununun olgulaşması için ikinci yarıyı beklemek gerekecek.

Zaten genelde yeni takım kurulduğunda oyunun oturması ilk yarının sonuna denk geliyor. Ben, Naz (Aydemir Akyol), Brankica, Kelsey, Fatma (Yıldırım), Aylin (Sarıoğlu); bizler milli takım temposundan çıkıp gelen oyuncularız. Bizler için bu tempoyu yakalamak zor olmayacak ama takımın geneliyle beraber oyunu oturtmamız zaman alacak. Bu sene biz kazanmayı isteyen ve sahada voleybol oynamayı bilen oyunculardan kurulu bir ekibiz. Bu uyum sorununu inanıyorum ki en kısa sürede, belki de ilk yarı bitmeden çözeceğiz.

Naz ve Brankica takıma geri döndüler. Naz ile Avrupa şampiyonu, Brankica ile de Avrupa üçüncüsü olduktan sonra ayrılmıştınız. Sence bu sene ikinci bir Avrupa şampiyonluğu görür müsün?

Valla ben çok istiyorum. Neden olmasın? Burada hepimize iş düşüyor. Çünkü iyi bir takımız. Gerçi Şampiyonlar Ligi’nde İtalyan takımları da diğer Türk takımları gibi çok kuvvetli. Zorlu bir maraton olacak ama neden olmasın? Takım oyunu şampiyonluğu getirecektir. İnşallah, çok istiyorum. Çünkü yıllardır özlemini duyuyorum. Bu kadar yatırım, ilgi alaka varken bizlerin de bunları Avrupa şampiyonluğu, Türkiye şampiyonluğu gibi kupa ve madalyalarla taçlandırmamız lazım.

Bu yaz tekrar gördük ki senin oyunun yıllar geçtikçe güzelleşiyor ve daha da oynayabilecek gibi duruyorsun. Fenerbahçe ile olan sözleşmeni 2021 yılına kadar uzattın. Bu da bu kulüpte 13 yıl demek. Gelecek için konuşmak zor ama şimdilik aklından neler geçiyor?

Normalde benim kontratım bu sezonun sonunda bitiyordu fakat bir düzenlemeye giderek 2020-2021 sezonunun sonuna kadar uzattık. Şimdi yaşım 32. Tabii 30’u geçtikten sonra herkes aynı soruyu soruyor. Bu Avrupa Şampiyonası’ndan sonraki performansımdan sonra da “Sen 40’ına kadar oynarsın.” gibi beni motive edici çok şey duyuyorum. Henüz konuşmak için çok erken, iki sene daha kontratım var. Kedimi iyi hissettiğim ve vücudum el verdiği sürece voleybolu bırakmayı düşünmek istemiyorum. Zaten kulübümü çok seviyorum. Onlar beni istedikleri sürece, ben voleybol kariyerimi burada sonlandırmayı ümit ediyorum. En büyük dileğim bu. Önümde şu an için iki sene oynadıktan sonra voleybolu bırakırım gibi bir düşünce yok tabii ki. Şu an kedimi iyi hissediyorum ama oynadığımız sporun her anı farklı. Hiçbir şeyi bilemezsiniz. Allah sakatlık vermesin. Belki de üç sene sonra, dört sene sonra belki tekrar seninle konuşuyor oluruz. İnşallah yani, oynayabildiğim kadar oynamak istiyorum.

Biz de seni sahada olabildiğince uzun yıllar görmek istiyoruz. Fakat bir noktada voleybolu bırakacaksın.

Ve çok üzüleceğim. Zaten duygusal bir insanımdır. O günü düşünmek bile istemiyorum.

Peki bayrak sporcu haline geldiğin bu kulüpte ileride seni başka bir pozisyonda görebilir miyiz?

Olabilir. Olabilir, neden olmasın ki?

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu