Köşe YazarlarıManşet

Sana da Hayırlı Ramazanlar Maja Ognjenovic!

Yazarımız Melike Türkan Bağlı, Ramazan ayından Maja Ognjenovic'e köprü kurduğu yeni yazısı ile sizlerle...

Ramazanın ilk günü. İkindi vakti. Bir yakınımızın vefatı dolayısıyla Karacaahmet’teki Şakirin Camii’nde katıldığım cenazeden dönüyorum. Havanın pusu geçmiş, güneş hafiften yüzünü göstermiş. Cenaze merasimlerinde hayatın en gerçek yüzü olan ölümle açık bir şekilde karşılaşmaktan doğan o ibret duygusunun yanısıra aldığımız hayat dersinin hafif sızısını yine hayatla bastırmak için ve hayata hayatla daha bir dolu dönmek için bir gayret uzaklaşırız ya oradan… Öyle bir dönüş.

Karacaahmet Mezarlığı’nın alt tarafındaki kapıdan aracımla çıkıyor ve Burhan Felek Voleybol Salonu’nun önünden geçiyorum. Vakit, bugün CEV Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final ikinci maçını oynayacak olan Eczacıbaşı için henüz erken. İki saat kadar sonra burada Rzeszow ile oynanacak maç için oluşacak atmosferi düşünüyorum. O arada karşıdan gelen taksi ile aramızda hangimizin önce geçeceği üzerinden minik bir ihtilaf oluyor. İkimiz de kendimize göre haklıyız. Olur böyle şeyler, diyebilip devam etmek varken azıcık canım sıkılıyor. Arabanın içinde kendi kendime söylenmiş olmak da keyfimi kaçırıyor. Tuttuğum oruca bu duyguları yakıştıramıyorum. Zira oruç aç kalmaktan ibaret değil; öfke ve diğer olumsuz duygularla ilgili olarak da oruç tutmak lazım. Öğrendiğimiz, bu.

Maçı izleyemeyeceğim. Bugün ilk gün; annemle beraber Ramazan’ın ilk iftar saatinde beraber olacağız. Bu niyetle, bu arada azıcık da aklım orada kalarak ve deminki olaydan dolayı içimde kekremsi hisle sağa, Altunizade tarafına doğru Nuhkuyusu Caddesi’ne dönüyorum.

Trafik yukarı doğru hafiften tıkalı. Geliş yönü de kalabalık. Giden taraf ve gelen taraf bekliyorlar. Bekleme esnasında geliş yönündeki arabanın sürücüsüne takılıyor gözüm. Sürücü, beklerken en sık yapılan şeyi yapıyor: Gözü telefonunda. Gayri ihtiyari biraz uzunca bakıyorum ve sürücünün Maja Ognjenovic olduğunu farkediyorum. Besbelli ki birazdan sorumluluk alacağı Rzeszow maçı için salona gidiyor.

Mahallemden birisini görmüşcesine doğal bir şekilde pencereyi açıp beni görmesini bekleyerek el sallıyorum. Çok ilginç bir şey oluyor ve o da beni tanıyormuşcasına pencere camını indiriyor. Selâmlaşıyoruz. Maça gelemeyeceğimi ve ama bol şans dilediğimi söylüyorum. Türkçe olarak teşekkür ediyor. Trafik açılıyor. Akşam üzerinin karşılıklı gülümseyen iki yüzün üzerinde bıraktığı yumuşak ışıkla ayrılıyoruz.

Ramazan ayında iç dünyamızda merhamete, dayanışmaya, paylaşmaya ve sevgiye yer açtığımız ölçüde oruçlarımızın ve diğer ibadetlerimizin kabul edileceğine inanırız. Bu sebeple, iftarda birleşir, ihtiyaç sahiplerine sofralarımızı ve gönüllerimizi sunarız. Sahi, bir bakıma hangimiz ihtiyaç sahibi değiliz ki? Hangimizin tatlı bir selama ve içten bir gülümsemeye her an ihtiyacı yok ki? O sebeple selâm, herkese güzel gelir ve her işin başı sayılır. Mâlûm, İslâm kelimesi de barış anlamına gelen selâm kelimesi ile akrabadır. Bu da bize, şifreyi çözmemiz için net bir ipucu veriyor: Selâm, barışın kapısıdır.

Nuhkuyusu Caddesi’nin üzerindeki bu spontane ve sıcak selâmlaşmanın bu düşünceler halinde gönlüme düşen meyvesi, başka zamanlara örnek olmak üzere bir kapı açıyor. Kalplerimizde iyi niyeti, yüzümüzde gülümsemeyi, dilimizde selâmı diri tutmak, önce kendi içimizde sonra etrafımızda bir selâmet ve barış atmosferi yaratmak için çok değerli bir hazinenin inci tanelerini ele geçirmeye vesile…

Öyleyse kendime bir çeki düzen vereyim ve bu ders verici kutsal ayın şerefine kalbimi herkes için güzel duygularla doldurmak için gayret edeyim: Bir önceki sahnedeki taksici kardeşim, merhaba! Kolay gelsin, Ramazanın mübarek olsun. Sana da merhaba ve sana da hayırlı ramazanlar Maja Ognjenovic!

Hep birlikte sevginin, paylaşmanın, merhametin ve anlayışın galip geldiği bir Ramazan ayı geçirmemizi dilerim.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu