Köşe Yazarları

Sultanlar hep Sultan olsa

Selamlar herkese,
Voleybol ligleri çok hızlı başladı ve 3-2lik skorlar ilk maçtan başlayarak geliyorlar. Bu rekabetin ve mücadelenin ne kadar yoğun yaşandığının ve yaşanacağının ilk sinyalleri denebilir. Ayrıca, hem Avrupa’da mücadele eden birçok takım, hem de Milli Takım turnuvaları yüzünden, artık alıştığımız gibi haftada iki maç oynanan fikstür, sporcuların ve ekiplerin seyahatlerini ve tempolarını arttırdı. Sporcular hem iyi performans göstermek, hem sağlıklı kalmak ve hem de fiziksel-mental çabuk toparlanmak zorundalar. Uzun seyahatler, dinlenilmeden geçilen haftalar, taktik ve teknik toplantılar o sahadaki performansın görünmeyen buz dağı tarafı aslında. Voleybolun gerçek bir takım sporu olduğunu ve tüm takım elemanlarının aynı zorlukları paylaştığını hatırlatmak gerekiyor.

Geçenlerde konuk olarak katıldığım Psychproject ve Bahçeşehir Üniversitesi işbirliği ile gerçekleşen Spor ve Performans Psikolojisi eğitiminde konu başlıklarından birisi ‘Sporda Cinsiyet’ idi. Aslında sporun cinsiyetinin olmadığını ve bir sporcunun cinsiyetinden bağımsız, çocuk yaştan itibaren fiziksel ve mental engelleri aşmaya alışarak çalıştığını, mücadele ettiğini düşünenlerdenim. Bununla birlikte, kültürel farklılıkların yarattığı sosyal konum göz önüne alınınca tablo değişebiliyor. Aynı mücadelenin yanına ‘kız evlat’, ‘kız kardeş’, ‘eş’ ve ‘anne’ gibi kişinin diğer kimlikleri eklenebiliyor. Bu rollerde yaşanılanlar da tabi ki bu ülkede kadın olmanın zorlukları kadar zorlaşabiliyor. Evdeki, ailedeki ve toplumdaki kadın rollerinden beklentiler şampiyon da olsanız değişmeden hayatta yer almaya devam ediyor. Bu noktada belki de yeni jenerasyonlarla gelişecek ve değişecek bakış açıları kadın-erkek eşitliğinin daha da ön plana çıkmasını sağlayabilir. Kazanılan başarılarla kıymete binen kadınlarımız, tüm kadınlarının değerinin anlaşılması için rol model olur. Demem o ki, sahadaki sultanlar evlerinde ve özel hayatlarında da ‘Sultan’ olurlar.

Peki bu kadar emek veren sporcuların performanslarını koruyabilmeleri ve yoğun tempoda hep hazır olabilmeleri için ne kadar uygun ortamlar oluşturuluyor? Kulüpler arasında eminim uygun şartları oluşturmak için çaba sarf edenler vardır. Bunun yanı sıra sporcuların ana yakıtlarından olan beslenmeleri için hangi kulüp ne kadar bütçe ayırıyor? Benim bildiğim tek kulüp hariç hiçbir takımın malzemecisi de yok. Kaldı ki neredeyse fizyoterapiste veya kondisyon antrenörüne bile bütçe ayırmak istemeyen kulüpler var. Masöre sahip olmak zaten lüks bir durum oluşturuyor. Ayrıca mental dayanıklılık için ne gibi çalışmalar yapılıyor bu yoğunlukta mesela? Günde 6-7 saat antrenman yapan bir sporcu aynı zamanda evde yemek yapıp ya da yaptırıp, malzemesini hazırlayıp, kendi bütçesinden tedavi ve performans ihtiyaçlarını karşılamak durumunda kalabiliyor. Diyebilirsiniz ki bunlar özel ihtiyaçlar ama o zaman ben de sorarım size; ’Neden Avrupa’da ve Dünya’da başarısı voleybolun yakınından bile geçmeyen futbolun, bahsettiğim konularda bir değil üç- dört kişilik aşçı ekipleri, malzemecileri, fizyoterapistleri, masörleri, spor psikologları var?’ diye. Hatta takımlar bu saydığım ekip üyelerini lige katılabilmek için bulundurmak zorundalar.

Çok idealist düşünebilirim bazılarına göre ama talep edilen başarılar da oldukça idealist. Avrupa’da şampiyon olamazsak üzülüyoruz mesela. Şimdiye kadar kazanılan başarılar, bizlere yeterli gelmeyecek ve istikrar sağlamak için mücadelemiz devam edecek. Sadece ev sahibi olduğumuzda değil, dünyanın her yerinde aynı güçle var olabileceğimizi biliyoruz aslında. Çıtamız artık oldukça yüksek, hep birlikte buraya taşıdık voleybolu. Bundan sonrasında da daha iyi yerlere taşımak yine görevimiz.

Son olarak da bana burada yazabilme imkanı verilmesi ile ilgili ekleme yapmak isterim; sporculuğa bu kadar yakınken ama artık sporcu değilken yazmak, bana özgürce fikirlerimi paylaşma imkanı sağlıyor. Tek hedefim sevgim ile paylaştıklarımın bir ucundan voleybola hizmet edebilmesidir.

Sevgiler,

Seda.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu