Köşe YazarlarıManşet

Çanakkale Zaferi, İnsanlık ve Taraftarlık Ahlâkı Üzerine

Yazarımız Melike Türkan Bağlı'nın Fenerbahçe - Imoco maçından 18 Mart Zaferine kurduğu köprüyle yazdığı yeni yazısı sizlerle...

Fenerbahçe Opet ile Imoco Volley Conegliano arasında oynanan CEV Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final ilk maçı için Burhan Felek Vestel Voleybol Salonu’ndayız. Salon tıklım tıklım. Maç önemli, herkes heyecanlı. Çekişmeli bir karşılaşma olacağına dair beklenti yüksek. Ama Fenerbahçe adına umutlar da yüksek. Bu yüzden bir bayram sevincine hazırlanıyor gibiyiz.

Nihayet müsabakanın başlama anı geliyor. Takımlar, misafir ekip önce olmak üzere oyuncu isimleri anons edilerek sahaya davet ediliyorlar. Birçoğu Türkiye’de de oynamış ve sevilip ilgi görmüş olan oyunculardan oluşan Imoco’nun oyuncuları teker teker çıkarken salonda ıslık, gürültü, yuhalamalar… Maça birlikte geldiğimiz arkadaşlarla aynı anda birbirimize dönüp üzüntüyle yüzümüzü buruşturuyoruz. Bu böyle mi olmalı? Ben, kalbimin içinde bitimsiz bir enerji kaynağına bağladığım hayalimin aydınlık yüzüne gülümseyerek dönüp hayal ediyor ve sahneyi tersine çevirerek baştan çekiyorum: Imoco, sahaya çıkıyor; oyuncu isimleri tek tek söylenirken seyircimiz alkışlıyor; takımımız çıkarken de daha büyük bir alkışla salonu çınlatıyor.

Rekabet ile düşmanlık arasındaki fark üzerinde düşünmeye ihtiyacımız olduğunu derinden hissettiğim bu anların arkasından maç başlıyor ve sonunda Fenerbahçe Opet, hepimizin yüzünü güldüren net bir galibiyet alıyor. Seyirci coşuyor, tezahüratlar, şarkılar, kutlamalar…

Derken, saha kenarlarına yaklaşan voleybolcularla fotoğraf çektirme telaşı başlıyor. Ve elbette bu voleybolcular arasında Imoco’nun oyuncuları da var. Sahaya davet edilirken pek de misafirperver davranamadığımız Haak, Fahr, Wolosz ve diğerleri…

Anlattıklarım, elbette tek maçlık değil; elbette belirli bir takımın taraftarına özgü bir davranış değil ve elbette o kalabalığın içindeki herkesin bireysel olarak dahil olduğu bir tavır da değil. Ancak maalesef içinde bulunduğumuz genel seyirci kültürünü ve atmosferini açık bir şekilde yansıtıyor ve üzerinde çok, pek çok düşünmemizi gerektiriyor.

***

Aynı akşam televizyonda karşıma bir dizi çıkıyor. Dizideki öğretmen, öğrencilerine Çanakkale Savaşı’ndan bir anekdot anlatıyor:

“Yıl: 1915. Savaşın en hararetli zamanı. Siperler arasında 8-10 metre var. Bir tarafta vatanını ve namusunu korumaya gitmiş kınalı kuzular. 16-17 yaşında, sizin akranınız… Diğer tarafta kraliçenin imzasıyla taaa Yeni Zelanda’dan, Avustralya’dan gelmiş gençler. Onlar da akranınız. Anzaklar! Haftalardır belki bir milimetre ilerlemeden, savaş siperlerden devam ediyor. Gündüzleri tabii. Geceleri herkes siperinde. Şimdiki gibi değil, hayat zor, savaşlar daha zor.

Bir gece bir Anzak askeri, gitarını alıyor eline, bir şarkı söylüyor. Gecenin sessizliğinde yankılanıyor şarkı. Bizimkiler de duyuyor tabii. Dinliyorlar şarkıyı. Kınalı kuzulardan birkaçı alkış tutuyorlar. Anzak askeri ‘Bu ne?!’ diyor, düşman alkışlıyor! Ama hoşlarına da gidiyor. Ertesi gece, Yakup Çavuş bir türkü patlatıyor. Ciğerini söken cinsten… Türkü bitiyor. Anzaklar’dan alkış kıyamet… ‘Ne anlar Anzak türküden?’ diyeceksiniz. İnsan işte, o da insan evladı. Ruhlarına dokunuyor. Sabah namazı ile tekrardan cenk başlıyor. Bu böyle bir müddet devam ediyor. Gündüzleri savaş, geceleri festival! Birbirine saygı duyan, birbirine şarkı türkü söyleyen iki düşman siperi…

Gene bir gece Anzaklar türkü istiyorlar Yakup Çavuş’tan. Söylüyor o gene. Ertesi gün gene savaş, gene süngü tak… Artık yakınlaşma da var. Aylardır oradalar. Anzak askeri gene istiyor: ‘Ey Türk kardeş! Türküyü alabilir miyiz?’ Bizimkilerden bir er, cevap veriyor: ‘Anzak kardeş, kusura bakma. Gayri türkü yok. Çünkü Yakup Çavuş bugün şehit oldu.’

Yüz sene önce bu topraklarda iki düşman taraf bütün dünyaya saygı nedir, öğretti. Düşmanın da olsa karşındakinin türküsüne saygıyı öğretti.”

Öğretmenin bundan sonraki sözleri, derin bir üzüntü ve hayıflanma içeriyor: “Ama ben bunca aydır bugünün anısına da olsa size düşman olmamayı öğretememişim. Bana yazıklar olsun! Kusura bakma Yakup Çavuş ve Kemal Paşam! Biz sizin tırnağınız olamayız.”

Tarihimiz, kültürümüz, geleneğimiz, inancımız ve öğretmenlerimiz, bize rotayı gösteriyorlar. Kendimize saygıyı, ancak başkalarına saygı ile tamamlayabiliriz. Bu başkaları, rakibimiz olsa da… Bu duyguyu ruhumuzda bulup kalbimizde besleyip davranışlarımıza yansıtmakla gerçek insan, gerçek sporcu ve gerçek taraftar olabiliriz.

Imoco zaferi için Fenerbahçe’yi kutlarken Çanakkale’nin kardeşlik ve saygı dersi vererek insanlığın ne olduğunu da öğreten ve bu şekilde bambaşka bir zafere daha imza atan bütün kahramanlarının önünde saygıyla eğiliyorum.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu