Genel HaberlerManşet

Voleybolun Unutulmazları “Biz Takımı” ® yeni sezona Neslihan Demir Güler ile başladı

Voleybolun Unutulmazları Ansiklopedisi, Kütüphaneler Yer Açın sloganı ile #Hedef500Kütüphane hedefiyle yeni sezona Neslihan Demir Güler ile başladı.

Yeni sezon ile ilgili Gülnur Görgün’ün ‘Yeni Sezona Merhaba’ paylaşımı şöyle:

#voleybolununutulmazlarıansiklopedisi #kütüphaneleryeraçın #hedef500kütüphane de yeni sezonumuzun açılışını Türk kadın voleybol tarihinin en özel, en önemli ve varlığıyla yepyeni bir dönemi başlatan “Demir Leydi” lakaplı

Neslihan Demir Güler ile yapıyoruz.

Nesli VU Ansiklopedisi’ni, mezunu olduğu Eskişehir Melahat Ünügür Ortaokulu kütüphanesine bağışladı.

Biliyorsunuz “Biz”imle aynı duyguları paylaşan, yanımızda olan voleyboldaşlarımız ve dostlarımızın yaşam hikayelerini de buradan yazmaya ve onları sizlere tanıtmaya çalışıyorum. Önce haklarında biraz araştırıyorum, sonra onları soru bombardımanına tutuyorum ve son olarak da gizliden gizliye yakın çevresi ve hayatına değen kişilere “onu” soruyorum.
Amanın işte en sevdiğim bölümlerden biri de burası. Ne çok ölümsüz anı, düşünce ortaya çıkıyor.
En az 3 gün Neslihan’ın videolarını, hakkında anlatılanları, onun anlattıklarını dinledim/okudum. Hakkında bu kadar çok veri olması benim açımdan hem çok zor hem de çok güzeldi. Onu hiç bilmediğim yönleriyle de tanımış oldum.
Diğer taraftan Nesli’yi bu çalışma sırasında bir hayli terletmiş olacağım ki çalışmanın sonunda bana;
“Bu bayağı kitap gibi bir şey çıkaracaksın herhalde Gülnur abla ben anlamadım. Yalnız kitabın adını ben koymak isterim, müsaade edersen.
-Yeni Başlayanlar İçin Neslihan Demir- olsun mu kitabın adı?
Seni çok seviyorum, hadi kolay gelsin.”

Evet başlıyoruz sonuna kadar okuyacaklara şimdiden kolay gelsin:

“Yeni Başlayanlar İçin Neslihan Demir”
1998, 1999 yılları olsa gerek canım Yasom (Yasemin Varış Ersöz) Yeşilyurt Spor Kulübü’nde takım menajerliği yapıyor. Arkadaşımın yanında olmak için zaman zaman maçlarını izlemeye gidiyorum.
Genç, güzel bir takım. Hepsi birbirinden pırıl, cıvıl cıvıllar sahanın içinde.
İçlerinden bir çocuk dikkatimi çekiyor. Yaşı belli ki küçük ama sahanın içinde tecrübelilerden biri gibi. Soğukkanlı, sakin, ne yaptığını bilen fazla gösterişli olmadan işi bitiren, sayıyı alan bir solak.
Maç bitiyor soruyorum Yaso’ma;
-O solak kız kim?
-Onun adı Neslihan, yaşı çok küçük ama çok iyi oyuncu olacak, çok farklı, diye yanıt veriyor.
Bunca yıl, öğretmenlik, yöneticilik, sporculuk yaşamımdaki tecrübelerimle de çok iyi biliyorum ki “FARKLI OLAN, FARK ETTİRTİR KENDİNİ”
İşte o Neslihan, daha çocuk yaşta kendini fark ettirendi o sahada…
Ben burada onun ne kadar müthiş bir oyuncu olduğundan, tekniğinden, kapasitesinden bahsetmeyeceğim bunu zaten hepiniz çok iyi biliyorsunuz. İzlememiş olanlar da Youtube’a Neslihan Demir yazsınlar, izlesinler maçlarını.
Onu anlatanların sözlerinden kısa alıntılar yapıp, onun “fark yaratan özelliklerini” gözler önüne sereceğim.
Nesli; çok efendi, mütevazi, cebinde espri bombası hazır dolaşan, rahat, pozitif, büyüklerine her daim saygılı ve kocaman, inceleyen gözlerle bakan biridir.
Serdar Bileke yıllar önce şöyle bir şey söylemişti. Sporcu genç kızlar arasında;
“Neslihan Demir Gibi Olmak” diye bir kavram varmış…
Ben bu çalışma sayesinde bunun ne demek olduğunu çok iyi anladım. Şimdi sizler de anlayacaksınız.
KARARLILIK
“14 yaşında Eskişehir’den İstanbul’a voleybol oynamak için gelmek istiyordu. Ancak buna ailesi özellikle annesi Fatma hanım şiddetle karşı çıkıyordu, pamuklarda büyüttüğü kızının çocuk yaşta o büyük şehirde yapamayacağını, mutsuz olacağını düşünüyordu.
Nesli bir gün onları aldı karşısına:

-Bu benim hayatım, eğer yapamazsam da yapamadığımı görmek istiyorum! dedi”

NE İSTEDİĞİNİ BİLEN, BAŞARI ODAKLI…
“Neslihan hemen bizim üst katımızda annesi Fatma hanımla beraber yaşıyordu. Nesli’nin diğerleri gibi öyle dışarı çıkıp çok gezdiğini görmedim.
Eşim, Necdet (Korkmaz) bir gün sordu ona; “Kızım sen niye gitmiyorsun gezmeye, alışverişe, pazara falan?”
Onun cevabı çok şaşırtıcı bir cevaptı;

-Ben şu anda buraya çalışmaya, voleybol oynamaya geldim, gezmeye gelmedim! dedi” (İnessa Emelianova Korkmaz)

HIRS, İSTEK, AZİM…
“1998 yılıydı, yıldız milli takım kampında elendi. Antrenörü Adnan Kıstak’ın odasına girdi. Seçilip seçilmediğini sordu. Seçilmemişti, çok mutsuz ve üzgündü. Odadan çıkmadan evvel sordu.
-Ne yapmak lazım?
-Ciddi olmak ve disiplinli bir şekilde çok çalışman gerek, yanıtını aldı.
Bir saat geçti eşofmanlarını giymiş bir şekilde tekrar geldi.
-Anladım, haydi çalışalım, dedi.

O günden sonra Neslihan her gün 5-6 saat çalışmaya başladı, milli takım dünya elemesine kalmıştı. Mayıs ayındaki finallerde Neslihan milli takıma girdi ve bir daha da çıkmadı.” (Adnan Kıstak)

EN MÜKEMMELİ YAPMAK…

“10 kere yapacağımız bir hareket varsa o 15-20 kere yapıyordu. Tam ve doğru yaptıktan sonra bırakıyordu.” (İnessa Emelianova Korkmaz)

İŞİNE SAYGI, İÇ DİSİPLİN, DAKİKLİK…

“Nesli antrenmana her gün en az yarım saat önce gelirdi. Bazen çok erken gelir bir saat bekler ama hiç geç kalmazdı. Kulübe adımınızı atar atmaz ilk onu görürdünüz.” (Nilay Özdemir Karaağaç)

YENİLİKLERE AÇIK, GELİŞİMCİ…

“O devamlı öğrenmek isterdi aynı şeylerden sıkılır çeşit çeşit çalışmalar yapardık. Onunla çalışırken, ona yeni şeyler göstermek için siz de kendinizi yenilemek, geliştirmek zorunda kalırdınız.” (Adnan Kıstak)

Voleybolumuzun gelmiş geçmiş en parlak yıldızı; Neslihan Demir Güler
Aslında bir kitap gibi bir öğreti gibi okutmak lazım seni. Bir akademisyen olsam incelemeye, araştırmaya alırdım yaşamını, sportif yapını. O çocuk yaşında nasıl böyle kararlı, azimli olabildiğini. O kadar çok şey var ki genç nesillere aktaracağın…
Sahneden sporcu olarak çekilmiş olsan da, “Sporcu Neslihan’ı” bence genç nesillere ders gibi aktarmalısın, yeni Neslihanlar olabilsin diye…
Yaşamını yazmalısın, hayallerinle büyüyen o başarı hikayeni. Ve bugüne kadar yapılmamış olsa da; hizmet ettiğin kurumlar/kulüpler bunu atlamış olsalar da Nesli’ciğim mutlaka bir veda yapmalısın çok sevdiğin, hakkıyla hizmet ettiğin voleybola. Şöyle en güzelinden şöyle en şahanesinden sana en yakışan biçimiyle…
Çünkü sen herhangi bir voleybolcu gibi voleybolu bırakamazsın, kişilik olarak ne kadar mütevazi olsan da “FARKLISIN” ve “FARK YARATTIN” Türk voleybolunda.
Günün birinde bunu düşündüğün gün; Gülnur ablan olarak her tür yardım için yanında olacağım bunu bil.

Ayrıca; başından beri VU projesinin yanında olduğun için, Büyük Buluşma’da büyüklerinle o salonda olduğun için, her davetime Zoom toplantılarına katıldığın için ve yaş kriteri nedeniyle ansiklopedi içinde olmasan da #kütüphaneleryeraçın kampanyamıza katıldığın için çok teşekkür eder, o güzel gözlerinden öperim.

Şimdi Neslihan Demir’in yaşam hikayesi geliyor…
9 Aralık 1983 tarihinde Eskişehir doğdu. Onun yetiştiren büyüten ve üzerinde sonsuz emekleri olan annesi Fatma hanım Sağlık Müdürlüğü’nde memur, babası Mustafa bey ise Merkez Bankası’nda elektrik teknisyeni olarak çalışıyordu.
Eğitim hayatı Eskişehir’de başladı. Sırasıyla; Milli Zafer İlkokulu, Melahat Ünügür Ortaokulu ve lise birinci sınıfı da Cumhuriyet Lisesi’nde okudu. Daha sonra İstanbul’a transferi nedeniyle liseyi de Bakırköy’de bulunan Sabri Çalışkan Lisesi’nde tamamladı.
Kendi anlatımına göre; çok parlak bir öğrenci olmasa da üniversite sınavlarında güzel bir puan yaptı ve okumayı düşündüğü Spor Akademisi’ne girmeye hak kazandı. Ancak o dönem Ankara’da milli takım kampındaydı. İzin aldı, kayıt için atladı İstanbul’a geldi. Kendisinden sağlık raporu istendi, gitti çıkarttı. Sonrasında “yetenek sınavına gireceksiniz” dediler. Eh pekala dedi, girdi. Eeee sonuç?
Şaka gibi ama yetenek sınavında yeteneksiz buldular voleybolun demir kızını.
Tirajı komik bir durum gerçekten…
O geniş bir ailenin pamuklara sarılarak, nazlı, özenle büyütülmüş tek kızı. İçine kapanık, pek konuşmayı sevmeyen cinsten. Üflesen uçacak kadar çıtı pıtı, az yemek yiyen, iştahsız bir çocuğu.
Ancak Neslihan daha çocukluk yıllarından itibaren uzun boyuyla okuldaki öğretmenlerinin dikkatini çeker ve onların yönlendirmesiyle önce atletizm, sonra da basketbolu dener ve okul takımlarında yer alır.
Ancak kendi deyimiyle “Basketbol onu bir hayli hırpalar”, atletizmde ise koşuya başlayınca üçüncü turdan sonra eve kaçar. Kısaca bu iki spor dalında da pek bir amaç bulamamış ve sevmemiş bizim kız çocuğu.
Voleybola bulaşma hikayesine gelince…
Ortaokul ikide okurken bir gün sınıfa beden eğitimi öğretmeni Bekir Sütçü ve DSİ Bentspor’un voleybol antrenörü Kazım Tokat girer. “Kızlar ayağa kalksın” derler sonra da “Sen sen sen pazartesi antrenmana geliyorsunuz” deyip sınıftan çıkarlar.
Şaşkın bakışır çocuklar, ne antrenmanıydı acaba?
Nesli böylece 1995 yılında henüz 12 yaşındayken Eskişehir DSİ’de voleybola başladı. Ailesi bu durumu pek de desteklemedi. Zira o yemek yemeyen bir çocuktu ve annesi Fatma hanım sporun onu daha da zayıflatacağını, güçsüz bırakacağını düşünüyordu. Bir iki ay oynadıktan sonra sporun da etkisiyle biraz iştahı açılıp yemek yemeğe başlayınca, çok az da olsa fikrini değiştirdi Fatma hanım.
Başlangıçta Kazım Tokat’la antrenmanlara başladı daha sonra takıma girdikten sonra antrenörü Şahin Çatma oldu.
Şahin hoca, ondaki bu yeteneği ve hızla yükselen başarı grafiğini keşfedince ailesini de biraz işin içine çekmek için maçlara davet eder. Neslihan bunu bir kaç kez ailesine söyler ama onlar henüz konuya pek ısınmamışlardır.
Sonrasında işler ilerlemeye başlayıp; maçlar, turnuvalar ve deplasmanlar söz konusu olunca anne ve babasından yine onay çıkmaz. Bunun aslında altında yatan asıl neden Neslihan’ın zaman zaman uyur gezer olmasıdır. Geceleri kalkıp, üç kat altlarında oturan babaannesi Fetanet Demir hanıma ziyarete gidiyordu bizim kız çocuğu. Aile de haklı olarak onu korumak için böyle yatılı bir deplasmana izin veremezdi.
Ancak antrenörü Şahin hoca ısrarlıydı. Durumu öğrenince söz verdi “Ben Neslihan’ı ablalarıyla aynı odaya koyacağım siz hiç merak etmeyin” dedi ve dediğini de yaptı. Odada 5 yatak vardır ve Neslihan’ın yatağı odanın tam ortasındadır ev dolayısıyla gece hiç bir yere kaçamaz.
2 yıl Eskişehir DSİ’de oynar. (1995-1997) Antrenörü Şahin hoca İstanbul Yeşilyurt Kulübü’nden Adnan Kıstak’ın yardımcı antrenörü olarak bir teklif almıştır. Bu ikili o dönem aynı zamanda milli takımlarda da birlikte çalışıyordu.
Şahin hoca genç oyuncularının artık İstanbul podyumunda yer almalarını arzu ediyordu ve giderken beraberinde oyuncuları; Bahar, Nilgün ve Neslihan’ı da götürmek istiyordu.
Yıl 1997.
Eskişehir’den başka doğru düzgün bir yeri görmemiş, halen eğitim öğretim hayatı devam eden 14 yaşında bir kız çocuğunu o yıllarda voleybol oynasın diye İstanbul’a yapayalnız yollamak!
Aile; hem annesi hem de babası bu İstanbul fikrine yine karşı dururlar.
Annesi Fatma hanım; “Sen yapamazsın, üç ayda geri dönersin, tek başına nasıl yapacaksın? Biz seni burada pamuklara sarıp büyüttük” diye düşüncelerini söyler. Ancak Neslihan kararını vermiştir deneyecektir.
Alır ailesini karşısına; “Bu benim hayatım, eğer yapamazsam da yapamadığımı görmek istiyorum!” der ve belki de hayatı için bir dönüm noktası olacak en önemli kararı alır çocuk yaşında. Ailesini ikna eder ve İstanbul macerası böylece başlar.
Neslihan bunu anlatırken şöyle bir ifade kullanıyor.
“Bir hayalim vardı ve belki de aileme karşı ilk zaferimi o zaman; 14 yaşında kazanmıştım.”
Böylelikle İstanbul ve Yeşilyurt macerası başlar. Önce yemekhanenin yanında bulunan sporcu odalarından birinde kalır. Hatta o dönem Yeşilyurt’ta oynayan Filiz Bayram da o odalardan birinde kalıyordu ve abla olarak gençlerin başındaydı.
Genelde içine kapanık ve az çok konuşan bir kişilik olduğu için Eskişehir-İstanbul adaptasyonunda hiç bir sorun yaşamaz Nesli, onun amacı sadece voleybol oynamak, antrenman yapmaktır ve bu nedenle sadece mekan değişmiştir.
Fatma hanım bu dönem oldukça sık neredeyse her hafta kızını görmek için gidip gelmeye başlar. Babası Mustafa bey ise çalışma hayatına devam ettiği için Eskişehir’de kalmaktadır.
Ancak iki farklı il arasında süren bu aile yaşamı oldukça zorlayıcıydı ve 1,5 yıl sonunda babası Mustafa bey emekli olur ve hepsi birlikte İstanbul’da Yeşilyurt’ta yaşamaya başlarlar.
Yeşilyurt’ta yıldız takımda oynamasına rağmen A takım antrenmanlarına da çıkıyordu, çok yetenekliydi gerçekten. A takımda yer alan Pınar Şentürk dirseğinden sakatlanınca bizim Demir Leydi genç yaşında kendini A takım kadrosunda buldu.
Günlerden bir gün zorlu Eczacıbaşı maçı, takım çok fena yeniliyor, bizim kız yedeklerde bekliyor o zurnanın son deliği, takıma en son girecek kişi. Adnan Kıstak kötü oyundan dolayı takıma son derece kızgın, bağırıp duruyor.
Bir anda Neslihan’ı yanına çağırıyor ve “Gir sahaya!” diyor. Bizim kız ablalar arasında şaşkın şaşkın sahada buluyor kendini.
Onun girmesi ve katkısıyla 2-2’ye gelmiştir maç. Bu beklenmedik bir durumdur. O maçı 2-3 kaybetmiş olsalar bile, Nesli ona verilen şansı çok iyi değerlendirmiştir.
Nitekim o maçtan sonra hiç bir zaman yedek kalmadı artık ilk 6’daki yeri sabitlenmişti.
Bu bölümü anlatırken “Adnan abi hem kulüp hem de milli takımlarda antrenörlüğümü yaptı. Kullandığı yöntemler konusunda şu an çok tasvip edilir mi bilemem ama bizim yetişmemizde çok faydalı oldu.” diye de ekliyor.
İlk kez 1997 yılında Kıbrıs’ta yapılan yıldız milli takım kampına çağrılır, ancak 3-4 gün sonra elenir ve geri gönderilir, çok üzgündür.
İşte o anki duyguları geliyor şimdi de;
“İlk gittiğim milli takım kampında 14 yaşında elendim. Başarılı olmamı sağlayan en önemli kırılma noktasıydı. Başarısızlık yaşamak için 14, tehlikeli bir yaş. Bipolar bozukluk gibi, kendini kurban gibi hissedip her şeyden kolay vazgeçebilir yaştasın. Orada bana ne olduysa kendimi daha fazla göstermek ve iyi olduğumu ispatlamak için çok fazla çalıştım. Bence başarı tesadüf değil. Şansa da inanmıyorum, çok çalışmaktan geçiyor. Kamptan elenince günde 3 antrenman yapmaya başladım. Her şey böyle başladı.”
Ertesi yıl yani 1998’da artık yıldız milli takımdadır. Bunu genç millî ve A milli takım izledi. Henüz 16 yaşındayken A milli takım kadrosundaydı. Yine kendi deyimiyle o dönemde topları, suları taşıma görevi kendisindeydi.
18 yaşında Hırvatistan’da yapılan Spring Cup (Bahar Kupası) turnuvasında final maçı oynanıyor ama Neslihan yine yedeğin yedeği…
Maç Azerbaycan maçı, ancak son derece kötü yeniliyor sahadaki takım. Neslihan nasılsa girmeyeceği düşüncesiyle kenarda bekliyor.
Bir anda antrenör Deniz Esinduy;
-Maç bitiyor nasılsa, gir oyna, der.
Neslihan servise girer ve maç 3-2 Türk milli takım tarafından kazanılır ve aynı zamanda o turnuvada şampiyon olurlar.
Ve bu turnuva milli takımlarda onun dönüm noktasıdır ve artık ay yıldızlı formanın da değişmez ismidir.
Yeşilyurt macerası dört sezon (1998-2002) sürdü, sonra 2002’de Vakıfbank Güneş Sigorta Kulübü’ne transfer oldu. (2002-2006)
2006 yılında evlendi aynı yıl, İspanyol Spar Tenerife Marichal takımına transfer oldu. Oradaki ilk günü şöyle anlatıyor Neslihan.
“Uçaktan indim, biri beni karşılamaya geldi. Bir baktım bavullarım kayıp, yanımda da köpeğim. Ben ev diye bir yere götürdüler.
-Seni yarın bir arkadaşın alacak, antrenmana getirecek.
-Tamam dedim.
Onlar beni telefonla arayacaklar ama şarj kablosunu köpek yemiş. Evde yiyecek hiç bir şey yok, hiç bilmediğim bir yerdeyim ve sabah antrenman var. Bütün gece uyumadım, aç kaldım. Kendi kendime soruyorum: “Benim burada ne işim var?, Bunu neden yaptım kendime? O konforlu alanımdan neden çıktım?”
Sabah arkadaşım geldi, antrenmana götürdü. Yepyeni insanlarla tanıştım, çok büyük tecrübeydi. Takımda bir dolu yabancı…
Antrenman bitti sonra arkadaşım İngret’ten rica ettim. “Beni markete götürür müsün?”
Kimse açlıkla sınanmasın, raflara kolumu geçirip doğru yanlış herşeyi aldım. Ve Tenerife maceram böyle başladı.”
2006-2007 sezonunda çıktığı ilk maçta 34 sayı ile oynadı ve bunun sonucunda Spar Tenerife takımının taraftarları Neslihan’a; “Demir Yumruk” lakabını taktı.
2007-2008 sezonu başladı ancak Eylül ayında hamile olduğu haberini alınca voleybolu bıraktı ancak şampiyonlar ligi maçı öncesinde sakatlanan bir oyuncu arkadaşı nedeniyle takımını yarım bırakmadı ve 4 aylık hamileyken sadece bir maç için şampiyonlar ligi maçında oynadı ve o maçın oyuncusu olarak seçildi.
2008 Haziran ayında kızı Zeynep’i kucağına aldı. Doğumdan çok kısa bir süre sonra hızla toparlandı ve voleybola kaldığı yerden devam etti. Bu dönemde en büyük yardımcı ailesiydi. Zeynep’in yetişmesinde ona en büyük desteği verdiler.
2008-2010 yılları arasında Türkiye’ye döndü ve eski takımı Vakıfbank Güneş Sigorta’da oynadı. 2010-2011 sezonunda Eczacıbaşı Spor Kulübü’ne transfer oldu. Burada aralıksız 7 sezon forma giydi (2010-2017) ve voleybol yaşamının en büyük başarıları da bu tarihler arasında yaşadı. 2015 yılında omzundan ciddi bir sakatlık geçirdi, ameliyat olmadı ama bu yıldan sonra tedavi ve güçlendirmelerle voleybol oynamaya devam etti.
2017-2018 sezonunda Galatasaray’a transfer oldu ve kaptanlık görevini üstlendi. Bu kulübe transfer olmasının en büyük nedenlerinden biri de çok koyu bir Galatasaray taraftarı olan kızı Zeynep’in ısrarlarıydı.
Ve 2018 yılında, 35 yaşında sarı-kırmızı renklerde aktif voleybol yaşamını sonlandırdı.
Milli takım kariyerinden söz etmek gerekirse;
1997-2014 yılları arasında milli takımda yer aldı. Onun için en unutulmaz turnuvalardan biri 2003 yılında Ankara’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’ydı. “Filenin Sultanları” kavramının ilk ortaya çıkışı ve Avrupa’da 2.lik başarısı geldi.
Atatürk Spor Salonu ve o muhteşem seyirci önünde Polonya’yla oynadıkları final maçını 0-3 kaybettiler ama bu tarihten sonra Türk kadın voleybolunda büyük bir ivme yakalandı. Daha üst düzey turnuvalardan (Dünya Kupaları, Grand Prix…vb) davetler almaya başladılar ve hızla yükselişe geçtiler.
Bu takımda bir tarafta 19-20 yaşlarında bir jenerasyon, diğer tarafta 30-35 yaşlarındaki milli takım. Kuşak çatışması yaşamadan yepyeni bir takım oluşturuldu ve inanılmaz başarılar yakalandı.
Kulüpler bazındaki başarıları;
2004 Türkiye Ligi Şampiyonluğu, 2004 Top Teams Cup Şampiyonluğu, 2005 Türkiye Ligi Şampiyonluğu, 2010 Türkiye Kupası İkinciliği, 2010 Türkiye Bayanlar Voleybol Ligi İkinciliği, (Vakıfbank ile), 2011 Türkiye Kupası Şampiyonluğu 2012 Türkiye Bayanlar Voleybol Ligi Şampiyonluğu, 2014-15 CEV Kadınlar Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu (Eczacıbaşı Vitra ile)
A milli takım düzeyinde başarılarını da sıralarsak;
2003 Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası ikinciliği, 2005 Akdeniz Oyunları Şampiyonluğu, Almeria/İspanya, 2009 Akdeniz Oyunları ikinciliği Pescara/İtalya, 2012 World Grand Prix üçüncülüğü, 2012 Yaz Olimpiyatları
! Neslihan Demir, millî takımlar Dünya Şampiyonası’nda iki yıl peşpeşe “Best Scorer” oyuncu olan tek oyuncu oldu. 2006 Dünya Şampiyonası’nda 225 sayı, 2010 Dünya Şampiyonası’nda 251 sayıyla bu ödülü almıştır ve bu unvan hala kendisine aittir.
Bireysel başarıları ise;
2005 Indesit Şampiyonlar Ligi-En skorer oyuncu, en iyi servis atan oyuncu, 2006 Indesit Şampiyonlar Ligi-En iyi servis atan oyuncu, 2006 Indesit Şampiyonlar Ligi Final Four-En skorer oyuncu, 2006 Dünya Voleybol Şampiyonası-En skorer oyuncu, 2007 Indesit Şampiyonlar Ligi-En iyi servis atan oyuncu, 2010 Dünya Voleybol Şampiyonası-En skorer oyuncu, 2011 Avrupa Voleybol Şampiyonası – En Skorer Oyuncu, 2011 Avrupa Voleybol Şampiyonası-En skorer oyuncu, 2011 Bayanlar Dünya Grand Prix Avrupa Kıtası Elemeleri-En değerli oyuncu-MVP, 2011 Bayanlar Dünya Grand Prix Avrupa Kıtası Elemeleri-En skorer oyuncu, 2012 World Grand Prix Finalleri- En iyi servis atan oyuncu, 2014 Avrupa Şampiyonlar Ligi-En İyi Smaçör
Ve son olarak da 2019 yılında CEV tarafından “Ömür boyu başarı” ödülüne layık görüldü. 199 kez milli formayı giydi.
Dünyada Neslihan için kullanılan bazı lakaplar: “Demir Leydi, Voleybolun Messi’si, Çekiç’tir”
Üfff dediniz değil mi? Baş döndürücü bir kariyer.
Şimdi de onun farklı yönlerini, kişilik özelliklerini sizlere anlatmak için hazırladığım soru-cevaplı bölümlere geçiyorum.
Uğuru, 17 numaranın öyküsü…
Pek uğuru olmasa da maça çıkarken en büyük uğuru; sağ ayakla sahaya çıkmaktı.
“İlk Güneş Sigorta’ya transfer olduğumda 7 numaralı formayı giyiyordum ancak benimle aynı yaşta bir başka arkadaşım daha aynı numarayı istiyordu.
Menajer Nalan (Gülergin Ural) abla; “Ben ikinizin arasında ayırım yapamam yazı-tura atın kim kazanırsa o formayı alsın” dedi. Ben para atışını kaybedince o günden sonra 17 nolu formayı giymeye başladım.”
İdolü…
“İdolüm diyebileceğim bir oyuncu olmadı ama herkesten bir şeyler öğreniyor insan idolün kişiyi kapattığını sınırladığını düşünüyorum. Ben oynarken bile alt yapıda oynayan bir çocuktan bile bir şeyler kapacağımı düşünüyorum.”
Oda arkadaşı/ları…
“Oda arkadaşım belli bir kişi olmadı hiç birçok kişiyle kaldım. Son yıllarda Özge Kırdar’la, Nilay Özdemir Karaağaç’la ve daha küçük yaşlarda Ebru Elhan’la Esra Gümüş’le de kaldım.”
Tabii ki bir de komik anısını alalım…
“Japonya Kobe’de Dünya Şampiyonası’ndayız. O dönemde eşim yeni bir yatırım yapıyor. “Concept Store” dedikleri bisiklet-motosikletin olduğu bir mağaza açacaktı. Değişik ürünler de koymak istiyor. Biz de Japonya’dayız ya Kamil; “Orada değişik ürünler vardır, bulursan lütfen onlardan al, hem hoş gözükür hem de satabilirsek satarız” dedi.
Biz Nilay’la (Özdemir Karaağaç) boş günümüzde alışverişe gittik ben bayağı bir bavul değişik objeler topladım.
Hatta Nilay; “Biraz abartmadın mı? Adam üç-beş parça bir şey al dedi sen koca bir bavul eşya aldın, bunları nasıl götüreceksin yemin ediyorum FBİ seni kaçakçılıktan durduracak.” dedi. Sonra da bir hayli gülüştük.
Bu arada ben oynadığım son üç sene doping havuzundayım. İstedikleri saatte gelip size baskın yapıyorlar. Biz WADA’nın (Dünya Dopingle Mücadele Ajansı) sistemine giriyoruz. Orada takvim var o gün nerede ne yaptığını bildirmen ve saat aralığı vermen lazım. Örneğin saat 6-8 arası evdeyim, şu oteldeyim gibi.
Ben de ‪06:00-07:00‬ arası % 100 otelde, odadayım diye bilgi verdim. Sabah körü saat altı civarı kapı çaldı.
Kapıda bir Japon; “FİVB” diyor, ben kalktım açtım kapıyı. Nilay uyku sersemi yattığı yerden söyleniyor; “Ben sana söylemedim mi FBİ geldi, şimdi seni alacaklar, durun almayın!” diyor.
Nilay saçmalama! FİVB doping için geldi, FBİ falan değil yat uyu! dedim.
Nilay iyice ayıldıktan sonra bu diyaloğa çok gülmüştük çok…”
Sevdiği sevmediği özellikleri…
“Rahatlığımı seviyorum, karalar bağlamam, her zaman pozitifimdir. Neden insanların yaptığı kötülüklerle ruhumu kirleteyim ki? İyi insan olmaya çalışıyorum.
Ancak uyuzluk seviyesinde tembelim. Beni bir koltuğa bırakın, iki gün sonra gelin aynı yerimde bulursunuz. Bu sanırım çok fazla seyahat etmekten kaynaklanan bir durum, bir alışkanlık. Kırlent gibi dururum. İşte buna katlanamıyorum, kendi kendimi biraz asosyal yaptım.”
Hobileri, ilgi alanları…
“Kitap okumayı çok seviyorum ve çok fazla kitabım var o yüzden de en büyük hobim kitap okumak. Kurgu, roman tarzı kitapları tercih ediyorum diğer tür kitaplar biyografi, kişisel gelişim bana biraz uzak geliyor. Bir başka insanın hayal gücüne dalmak daha çok heyecanlandırıyor.”
Yemekle arası…
“Şu anda acayip yemek yiyorum. Ayırdığım ben bunu yemem dediklerimi söylesem daha mantıklı olur. Sakatat, bamya dışında her şeyi yiyorum.
Güzel yaptığım yemek enginar ve zeytinyağlı yemekler galiba ama tencere yemeklerini de yapıyorum. Hım bir de ok güzel el açması kol böreği yapıyorum ama önce üç gün dinlenmem ve konsantre olmam lazım zira çok uzun sürüyor.”
Ya bir süper kahraman olsa…
“Süper kahraman olsam Görünmez Adam olmak isterdim. Çünkü fazla görünürlük beni biraz rahatsız ediyor. Bu benim için harika bir seçim olurdu.
Başarısızlıklar olduğunda…
“Kendimi çok suçlarım, hatta biraz takılırım. O huyumu pek sevmem ama profesyonel yaşamda günde üç maç oynarken sevinmeye bile bazen zaman olmuyor. Kendini suçlasan da ayağa kalkıp devam etmek zorundasın.”
Sporun kattıkları, ıskalattıkları…
“Bana göre herkes hayatında takım sporu yapmalı. Sizi hayata hazırlıyor. Bir kızın üniversiteyle birlikte spor disiplini kazanması onu hayata bir sıfır önde hazırlar. Iskaladığım şeyler de çok. Ben hep “Arkadaş uzun bir hafta sonum olmadı, Uludağ’a gidip kayak yapayım” derim. Voleyboldan başka hayatım olmadığı için ilgi alanlarımın ne olduğunu da tam bilmiyorum.”
Hayattaki rol modeli..
“Annem. Gün geçtikçe ona benziyor, hiç sevmediğim özelliklerini yapıyorum. Yemek konusunda ısrar ediyorum. Fanilalarımı içime sokardı, ben de Zeynep’e aynısını yapıyorum.”
Bir kadın ve anne olarak Nesli…
“Ülkemizde kadın olmak çok zor. Çok seyahat ediyordum ve ailemin desteğiyle ayakta kaldım. Kadınlar kafalarına koyduklarında başaramayacakları bir şey yok. Kadınlar, erkeklere göre daha disiplinli. “Erkekler soğukkanlı, kriz yönetiminde iyi” denir ama kadınların başa çıkma yöntemleri daha etkili. Bence dünyayı kadınlar yönetmeli.”
Voleybolcu olmasaydı…
“Voleybolcu olmasaydım benim en büyük hayalim arkeolog olmaktı. Geçmiş tarihe büyük bir ilgi duyuyorum, geçmişi ortaya çıkarmak, bazı gizemleri çözmek beni çok heyecanlandırıyor.”
Sporculuk, spor yöneticiliği karşılaştırması…
“Sporculuk ve takım menajerliğini karşılaştırırsam en kolayı sporcu olmakmış aslında. Antrenmanını yapıp eve gidiyorsun, maçına çıkıp mücadele ediyorsun. Ondan sonrası için hayat devam ediyor. Spor yöneticiliği bu anlamda daha zor sporcuyken sadece kendinden sorumlusun, kendi hayatını yönetiyorsun. Ama yöneticilikte mesela takımda 28 kişiyiz ve tümünün bütün ihtiyacını karşılamak, onlarla konuşup, onları yönetebilmek çok daha zor ama keyifli. Burada da çok şey öğreniyorum, çok şey katıyor bana.”
Gelecek için planları…
“Gelecek için öyle büyük bir planım yok zaten planlasan ne oluyor hayat başına gelenlerden ibaret. Akışa kapılıyorum ve o akışta başıma gelenleri bana yakışacak şekilde halletmeye çalışacağım. Veremeyeceğim sınavlarla sınanmak istemem.”
Son sözler…
“Neslihan’ı ben hala hayat yolun başında biri olarak görüyorum. Daha öğreneceğim, kat edeceğim çok yol, sınanacağım bir çok konu olduğunu düşünüyorum.”
Özel yaşamından da kısacık söz edelim.
2013 yılı mayıs ayında Kamil Günel’le tanıştı 17 Haziran 2014 tarihinde evlendi ve yedi yıldır mutlulukla yaşamlarını İstanbul’da sürdürüyorlar.
Kızı Zeynep İTA Ortaokulu’nda 8. sınıfta okuyor ve Galatasaray yıldız takımında voleybol oynuyor.
Neslihan Demir, 2018’de voleybolu bırakmış olsa da sporla bağlantısını hiç kesmedi ve hemen aynı yıl TVF’da Danışman olarak görev aldı ve 2020-2021 sezonundan itibaren de Vakıfbank’ta Genel Menajer olarak çalışmakta ve Türk voleyboluna hizmetlerine devam etmektedir.
Geldim en sevdiğim bölüme; Nesli Hakkında Ne Dediler?
Şükran Şahin (İlkokul Öğretmeni)
Neslihan sakın, sessiz arkadaşları ile uyumlu bir öğrencimdi. Verilen görevleri başarıyla tamamlardı. Hırslı, gayretli ve başarılıydı. Bayan voleybol milli takımımızda yer alması ve başarılı oyunları ile bayrağımızı dalgalandırması beni çok mutlu etti, gururlandırdı. Neslihan’a sağlıklar, mutluluklar ve başarılar dilerim.
Bekir Sütçü (Beden Eğitimi Öğretmeni)
1995-1996 yılında Amasya da yapılan Türkiye Şampiyonası’nda dördüncü olduk. Neslihan mezun olduktan yıllar sonra 3 numaralı formasını bir gün lazım olur diye eve götürüp sakladım.
Melahat Ünügür okul müdürü mezuniyet töreninde Neslihan’ı, Kazım (Tokat) hocamı ve beni okula davet etti. “Neslihan’a nasıl sürpriz yapayım, diye düşündüm, o sırada aklıma onun yıllar önce giydiği forması geldi.
O törende bin kişiye yakın öğrenci ve veli vardı. Kürsüde o topluluğun önünde formayı güzel kızına; Zeynep’e vermesi için hediye ettim, çok şaşırdı ve çok memnun olduğunu söyledi. Ve benim için de unutamayacağım güzel bir anı oldu.
Kazım Tokat (İlk Antrenörü)
Melahat Ünügür Ortaokulu’nda seçmelere gittim. Okulumuzun Beden Eğitimi Öğretmeni Sevgili Bekir Sütçü ile sınıflara girip uzun boylu kızları ayağa kaldırıp;
“Sizi okul voleybol takımına seçtik, şu gün şu saatte DSİ Spor salonuna geleceksiniz, sizi voleybol çalıştıracağım, dedim.
Neslihan geldi, yaklaşık bir ay sonra annesi Fatma hanım DSİ’ye gelip; “Hocam benim kızı voleybola seçmişsin çok zayıf voleybolcu olmaz, o Temel Reis’teki çelimsiz Safinaz gibi dedi.
Ben de, “Yanlış düşünüyorsunuz, Neslihan’dan iyi voleybolcu olur deyip, ısrar ettim ve işte o da çok başarılı bir voleybolcu oldu.
İkinci anı
Eskişehir’de il karmaları kampı var ben de baş antrenörüm. Altı ilin voleybolcuları geldi, Porsuk Spor Salonu’nda çalışıyoruz. Neslihan’ı almak istiyorum ama yaşı bir yaş küçük. Arkadaşları kampa katıldı, Neslihan üzüldü katılamayınca.
Ben dedim ki; “İki gün sonra ben seni kaçak olarak kampa alacağım.” Listede olmamasına rağmen çantasını topladı geldi, kampa katıldı. Hemen diğer illerden gelen antrenörler, “Hocam bu kızımız nereden geldi, ilk günler yoktu.”dediler.
Ben de; “O benim kontenjanım DSİ Bentspor’lu voleybolcu, gelecek görüyorum onda. Yaşı küçük olduğu için başlangıçta alamadım kampa.” dedim. Orada hemen herkesin olumlu dikkatini çekti, iyi ki kampa almışım Nesli’yi…
Şahin Çatma (Antrenörü)
Yıl 1995, Eskişehir Atatürk Spor Salonu’nda bir maç sonu Nesli’nin annesi heyecanlı bir şekilde yanıma geldi.
-Şahin hocam benim kız smaç servis atıyor, servisleri 3-4 metreye öteye düşüyor. Nasıl olacak?, diye sordu. Ben de kendisine; “Merak etmeyin, güçlendiği zaman atar. Önemli olan doğru teknik ile topa vurması,” diye cevap verdim.
İşte o Nesli, yıllarca smaç servisleri ve winner karakteri ile oynadığı takımlara çok büyük katkılar verdi.
Şimdi ise yönetici olarak önemli bir takımımızda genç sporcuların yetişmesinde önemli dokunuşlar yapacaktır. Ülkemizin daha çok Nesli’lere ihtiyacı var diye düşünüyorum. Kendisine başarılar diliyorum.
Adnan Kıstak (Antrenörü)
Neslihan hakikaten tanımak ve çalışılmak her antrenöre nasip olmayan bir şans olduğunu ve kendimi de bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum.
Neslihan’ı 13 yaşlarında Eskişehir DSİ Kulübü’nden Yeşilyurt Spor Kulübü’ne aldığımızda kendisi o takımda orta oyuncu olarak görev yapmakta olup güçsüz bir fiziğe sahipti.
O yıl, genç ve yıldız maçlarına çıkıyor ve A takımın da antrenmanlarına katılıyordu ama işin farkında değil, biraz rahattı. Antrenmanlarda renkli tokaları ve renkli kıyafetleriyle katılır ve eğlenirdi. Biz onu köşe oyuncusu olarak, hatta manşet alan bir köşe oyuncusu olarak hazırladık. Tabii ki bunlar ilk zamanlarda biraz zor geldi o da işi akışına bıraktı.
O sene yıldızlar dünya elemeleri vardı. Ben de altyapı milli takımlarından sorumlu olarak görev yapmaktaydım. Bu şampiyonaya hazırlık olsun diye belli şehirlerde karmalar kurduk ve çalışmalar başladı.
İstanbul’da da önemli kulüplerin sorumlu antrenörleri bu karmada yer aldılar, haftada üç gün Yeşilyurt Kulübü’nde çalışmalar yapıldı, sonunda yıldız milli takımı seçme zamanı gelince, görev yapan dört antrenörün de görüşlerini aldım.
Tahtaya bütün sporcuları yazdık, antrenörler seçmedikleri sporcunun kalemle üstünü çizdiler. Neslihan bu antrenörlerin hiç birinden geçer not alamadı. Yetki bende olmasına rağmen ben de onlara katıldım. Ve o şampiyona kadrosuna almadık.
Kulüplere fakslar gitmiş ve seçilenler belirlenmişti. Okul çıkışı Neslihan odama geldi, seçilip seçilmediğini sordu. Ben de; “Gel bakalım tahtaya var mısın?” dedim. Birlikte tahtaya baktık, isminin üstünde 4 çizik vardı.
-Bu nedir, diye sordu.
-Çalıştığın antrenörler seni beğenmemiş onun için çizmişler. Şok oldu tabii.
-Ne yapmak lazım?
-Ciddi olmak ve disiplinli bir şekilde çok çalışman gerek. Mutsuz olarak ve gönlü kırık bir şekilde odadan çıktı.
Aradan bir saat geçti, bir baktım antrenman kıyafetleriyle geri geldi.
-Anladım, haydi çalışalım, dedi. O bunu derken gözlerinde bambaşka bir Neslihan gördüm. Çok kararlı ve çok hırslı.
İşte o gün, Neslihan voleybolcu olmaya karar vermişti ve her gün 5-6 saat çalışmaya başladı, milli takım dünya elemesine kalmıştı. Mayıs ayındaki finallerde Neslihan milli takıma girdi ve bir daha da çıkmadı.
İki yıl sonra da A milli takımda görev yaptı. Yeni sezonda da kulübün A takımına girdi, ve Yeşilyurt’tan ayrılana kadar başarıyla görev yaptı.
Neslihan, inanın hiç göründüğü gibi değildir. Dışarıda ve oyunda bunu belli etmez ama içinde fırtınalar kopar. Aslında onunla çalışmak zordur çünkü o devamlı öğrenmek isterdi aynı şeylerden sıkılır çeşit çeşit çalışmalar yapardık. Onunla çalışırken siz de kendinizi yenilemek ona yeni şeyler göstermek isterdiniz yani sizi de çalışmasıyla motive eder, mağlubiyeti hiç kabullenmez, başarı için her zaman nerede hata varsa tekrar çalışır ve kazanırdı, ama duygularını fazla belli etmezdi.
Bunları yaparken de başta ailesi olmak üzere ona yardımcı olanlara her zaman saygılı olmuştur. Şimdi voleybolu bıraktı ama Türk oyuncuların ondan öğreneceği çok şeyler olduğunu düşünüyorum, Allah ona tüm sevdiklerinle beraber sağlıklı ve mutlu “voleybol dolu” günler versin.
Banu İnan Gümüş “Cücoz” (Voleybolcu arkadaşı)
Nesli ile biz ilk kez 2000’li yıllarda, Yeşilyurt takımında beraberdik. Çok güzel bir takımdık. O zaman nasılsak, simdi de aynı sevgiyle birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Nesli’yi gencecik halinden beri tanıyorum.
Ben geldiğimde onlar genç milli takımın en başarılı gençleriydiler. Bendeniz de ilk defa o takımda libero oynayacağım. Adnan Kıstak takıma libero olarak almış beni Fenerbahçe’den. Başladık antrenmanlara kollarım mosmor. Her gün bandajla sarılıyor kollarım, acıdan kıvranıyorum ilk zamanlarda. Haliyle hep Nesli’nin yüzünden.
Gencecik ama nasıl smaçlar onlar öyle? Kafama, gözüme smaçlar, dayak yemiş gibiyim. Bende de bir hırs mutlaka çıkarmalıyım topları. Ne keyifli günlerdi. Dayak yiyoruz ama yine güzeldi…
Maçlarda da Nesli hep dibimde. Arkadan, önden, aralardan her yerden öldürücü smaçlar vururdu, taaa o zamanlarda. Bir de hep çarpışırdık desem…
Ona rağmen beni atlatıp, yine de vururdu bir şekilde. “Cücoooozzzz!” diyerek smaca giderdi bazen, ayağının altından çekileyim diye.
Gülüşürdük hep…
Nesli; o gencecik, tertemiz yürekli Nesli’m daha yolun başındaydı ama o günlerden çok çok başarılı olacağı belliydi. Şimdi onun hayatını gözümün önüne getirdiğimde, insan gurur duyuyor. Duymalı da. Aslında benim Nesli’de en sevdiğim şey, yıllar geçse de kalbinin güzelliğini sevdiklerine hep hissettiren biridir, Nesli’m. Benim için hep o yaşlardaki tertemiz ve güzel kalpli insandır.
Şehnaz Karagöz Mumcu (Voleybolcu arkadaşı, ablası)
Ben Neslihan’ı ilk defa Yeşilyurt Spor Kulübü’nde gördüm. Adnan Kıstak o zaman Yeşilyurt’un antrenörüydü.
“Şehnaz Eskişehirli bir voleybolcu geldi, bak çok iyi olacak, tanıştırayım seni onunla” dedi. O zaman tabii çok gençti, böylece tanışmış olduk ve o günden sonra benim için özel bir insan oldu.
Onu hep izleyip takip ettim. Oradan Güneş Sigorta’ya gitti çok başarılı bir voleybol yaşantısı oldu; hep maçlarını izledim o vurdukça gururlandım.
Nasıl gururlanmam, üstelik bir de hemşerim, ortak bir geçmişimiz var.
Bence Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi voleybolcusu. Hepimizin voleybolun bu günlere gelmesinde bir payı vardır ama onun katkısı çok fazla. Türk voleybolunu alıp başka bir platforma taşıyan özel bir yetenek. Aynı zamanda çok sakin, kibar, sevecen, mütevazi ve iyi bir anne.
Onu çok seviyorum. Yeni menajerlik yaşamında başarılar diliyor, öpüyor, kucaklıyorum.
Ebru Elhan (Voleybolcu arkadaşı)
Yıllar yıllar öncesinde ilk kez yıldız milli takım kampı için Kıbrıs’a gideceğiz, uçağa biniyoruz heyecan dorukta yanıma Nesli’m oturuyor.
İlk konuşmamız; “Uçağa ilk defa mı biniyorsun?” diye başlayan sohbetimiz yıllar içerisinde çok sıkı bir dostluğa dönüşüyor.
En unutamadığım anılarımızdan bir tanesi Ankara’da A milli takım kampındayız.
Nesli odamıza geldi; “Kızlar size bir şey söylemem lazım, öğle yemeğinden sonra aşağıda bir kafe var orada buluşalım.” dedi.
Yemekten sonra orada buluştuk ve bize hamile olduğunu söyledi, inanılmaz duygulandık, ağladık, çok mutlu olduk. Kariyerinin en zirve noktasında arkadaşım en güzel kararı verdi ve güzel kızı Zeynep’i dünyaya getirdi.
Bir başka anı…
Kulüp takımı ile gittiğimiz bir turnuvada aynı odada kalıyoruz. Artık dönmemize bir gün kalmış ama bizim oda çılgın alışveriş torbaları ile dolu. (Arkadaşım alışveriş yapmayı hiç sevmez)
Ben de yavaştan eşyaları toplamaya başladım Nesli’nin değerli bir yüzüğü banyoda duruyor hemen aldım; “Bak unutacaksın bunu burada!” diyerek, yanındaki komedinin üzerine bıraktım ve sonuç olarak biz o yüzüğü orada unutup geldik.
Sonrasında Nesli bana çok kızdı, “Yerinde kalsaydı, unutmazdım.” diye…
Bu arada çok sıkı bir okey partneriyizdir, çılgın okey partileri yapmışlığımız var. Kendimize rakip bulamayınca okey hayatımızı zirvede bıraktık.
Nesli’nin kariyerinden bahsetmeye çok da gerek yok zaten her şey ortada. Geldiği noktaya çalışkanlığı, azmi, işine olan saygısı ve tırnakları ile kazıyarak, hakkıyla geldi.
Benim arkadaşım çok temiz kalpli, sevgi dolu, kaliteli bir insandır. Voleybolun bana kattığı en özel kişilerden biridir.
Mutluluk her zaman seninle olsun canım Nesli’m seni seviyorum.
Gülden Kayalar Kuzuoğlu (Voleybolcu arkadaşı)
Nesli deyince aklıma tabii ki Türk voleybolunun gelmiş geçmiş en önemli oyuncusu geliyor. Onunla çok uzun yıllar hem aynı takımdaydık hem de aynı odayı paylaştık, çok güzel günler geçirdik.
Nesli gerçekten çok pozitiftir, eğlencelidir onunla bir araya geldiğin zaman gülmeme şansın yoktur, çok keyifli vakit geçirirsin.
Aynı zamanda benimle uğraşmayı inanılmaz sever, böyle uğraşmaları sayesinde çok sessiz olan Gülden tepki veren Gülden haline geldi. Benimle çok dalga geçerdi, kızdırmaya çalışırdı.
Türk voleybol tarihinin uzun yıllar görebileceği en büyük oyunculardan biri. Şimdi de onun tecrübelerinden faydalandıkları için çok da mutlu oldum, onun için.
Neslihan rakip olmak tabii daha zor bence. O yüzden bizim takıma geldiğinde o kadar mutlu olmuştum ki… O saklayıp da attığı plaseleri çıkarabilmek gerçekten çok zordu. Ona hep şöyle söylüyordum, “İyi ki aynı takımdayız yoksa sana çok gıcık oluyordum.”
Nesli vefalıdır, kötü gününde ilk arayandır, ilk yanında olandır. Onu çok seviyorum, iyi ki onu tanıdım, iyi ki hayatımın bir parçasında.
İnessa Emelianova Korkmaz (Voleybolcu arkadaşı)
Ben Türkiye’ye 1999 senesinde geldim, Yeşilyurt takımına. Neslihan da o takımdaydı. O, 15-16 yaşlarında bir çocuk. Pasörümüz de Azerbaycan’dan Oksana Kurt Parkhomenko o da Neslihan’la aynı yaşta gibi.
Takımın hepsi çok gençti. “Eyvah!” dedim, seneye olimpiyat kadrosuna gireceğim fakat geldiğim takımda iki tane çocuk var.
Onlar baştan ilk ‪6’da‬ oynayacak gibi değildi ama antrenmanlara başladığımızda anladım ki bunlar ilk altıda oynayacaklar. Düşüncelerim çok karışıktı çünkü nasıl becerebileceğiz bilmiyordum, şaşkındım açıkçası.
14-16 yaşındaki çocuklarla oynamak çok farklı bir şeydir. Nesli de işte onlardan biriydi.
Antrenörümüz Adnan Kıstak, Neslihan’ı bana eş olarak verdi ve bütün sezon onunla eş olarak çalıştık. Kendi kendime dedim ki; yeni ülkedeyim, hedeflerim çok yüksek, yeni bir çocukla çalışacağım, nasıl olacak bu iş? Ama ilk hafta içinde anladım ki o kızla iyi ki eşim, iyi ki onunla çalışacağım ve ona katkım olacak diye düşündüm.
Neslihan hakikaten çok çabaladı, diğer çocuklardan çok farklıydı. Şöyle farklıydı; 10 kere yapacağımız bir hareket varsa o 15-20 kere yapıyordu. Tam ve doğru yaptıktan sonra bırakıyordu. Benim için bu çok önemliydi, değişikti.
O zaman hiç Türkçe bilmiyordum fakat sonra Necdet’le evlendikten sonra o bana anlattı. Neslihan hemen bizim üst katımızda annesi Fatma hanımla beraber yaşıyordu. Nesli’nin diğerleri gibi öyle dışarı çıkıp çok gezdiğini görmedim.
Necdet (Korkmaz) bir gün sordu ona; “Kızım sen niye gitmiyorsun gezmeye, alışverişe, pazara falan?”
Onun cevabı çok şaşırtıcı bir cevaptı; “Ben şu anda buraya çalışmaya, voleybol oynamaya geldim, gezmeye değil. Ben bir gün o pazarı satın alacağım diye söyledi.
Pasör Oksana ile aynı dilde konuşuyorduk. Ona; “Hani maç sırasında bana atamayacağın zor bir dönem olursa hiç macera arama Neslihan’a at. O kızı oynar, vurur, hiç merak etme.” dedim.
Geldiğim bu yeni ülkede, yeni bir takımda çok değişik bir çocuk gördüm ve o çocukta gözüm kaldı. Sonra başka takıma gidip tekrar Türkiye’ye döndüğümde yepyeni bir Neslihan vardı. Onu takımın lideri, taşıyıcısı olarak buldum.
Nesli kişilik olarak çocukken de çocuk gibi değildi. Çok olgun çok dürüst çok sorumluluk sahibi, tabii ki de havalı. Havalı derken onun gibi star olan insanlar için havalı olmamak gariptir çünkü diğerlerinden çok farklıdır. Ona başarılar diliyorum. İyi ki arkadaşım, iyi ki var hayatımda…
Nilay Özdemir Karaağaç (Voleybolcu arkadaşı)
Neslihan’ı anlatmaya nereden başlasam bilmiyorum. Bir kere öyle etrafınızda her gün görebileceğiniz bir insan değil, ender bir tür.
Voleybolu bütün Türkiye’ye sevdirmiş bir insan olmasına rağmen, ne ego ne de kibir. İçinde hep topu ilk eline aldığı günkü disiplin ve mütevazilik olan bir kadın.
Benim de en büyük şansım en yakın arkadaşımla aynı formayı, aynı odayı paylaşmak, ve buna şahit olmaktı.
Nesli antrenmana her gün en az yarım saat önce gelirdi. Bazen çok erken gelir bir saat bekler ama hiç geç kalmazdı. Kulübe adımınızı atar atmaz ilk onu görürdünüz. Onun kadar olmasa da ben de nispeten erken gelirdim.
Bir gün antrenmana geliyor, bekle bekle ben yokum. Arıyor ulaşamıyor. Antrenman başlıyor, ben hala yokum. Nesli’yi alıyor bir stres, biliyor ki ben asla geç kalmam. Kesin başıma bir iş geldi diye düşünüyor. Tek başına bu kız; ocak gaz mı kaçırdı, eve birileri mi girdi? Antrenman bitiyor ben hala ortalıkta yokum.
Oysa ki ben uyuyakalmışım. Uyanır uyanmaz telefonu elime aldım, Nalan (Ural) abla ve Nesli’den onlarca cevapsız arama. Meraktan ölmüş ikisi de.
O gün Nesli dedi ki; “Tek başına yaşıyorsun ben seni böyle her gün merak edemem, telefonlarımızdan konumlarımızı birbirimize açalım.” O gün bugündür o konum hala açık. Bir eşimi bir de Nesli’yi hala takip ediyorum.
Nesli, seni çok seviyorum! Aklını, soğukkanlılığını, hayatı ti’ye alışını. Sen Türkiye’nin başına gelmiş en güzel şeylerden birisin. Binlerce küçük çocuğun idolü, binlerce ebeveynin yol göstereni oldun. Benim de payıma hayatım boyunca yanımda olduğunu bildiğim güzel bir arkadaş düştü.
Deniz feneri gibisin, o konum hiç kapanmasın.
Esra Gümüş Kırıcı (Voleybolcu arkadaşı)
Nesli’yle ilk kez küçük takımdayken tanıştık. Ben Ankara’da Vakıfbank’ta oynarken Eskişehir DSİ takımını hazırlık maçına davet etmiştik ve maçtan sonra da onlara annelerimizin yaptığı pasta börekten ikram etmek istedik.
Ben de aslında çekingen bir kız çocuğu olarak benden daha utangaç olan Nesli’yi seçip ona; “Al bunlardan ye lütfen” diye bir tabak hazırlarken uzun yıllar hem kulüp takımlarında hem de milli takımlarda birlikte ter dökeceğimizi nerden bilirdim !
Yıllar içinde önce yıldız ve genç milli takımlarda sonra da Yeşilyurt’ta beraber oynadık. A milli takımda ne kadar şanslıyım ki onunla birlikte 2003 yılında Türk voleybolunun tarihine geçen kadroda yer aldım. Ne kadar şanslıyım diyorum çünkü Nesli’yle ayni jenerasyonun sporcusuyum ve birlikte hep ilklere imza atmak nasip oldu. Onun için Türk voleybolunun gelmiş geçmiş en yetenekli voleybolcusu demek doğru olur bence. O dünyaya voleybol oynamak için gelmiş.
Senelerce vurduğu topların manşetini almak benim için bir gururdu.
Her zaman rakip takımda oynarken; “Aynı takımda oynayalım da o baş belası smaç servislerini bana karşı atmasın” diye dua ederdim ve dualarım kabul olmuş ki yıllar sonra yollarımız Eczacıbaşı’nda da kesişti.
Nesli çok özel bir yetenek olmasının yanında çok da özel bir karaktere sahiptir. Onun kaptanlığını yaparken bırakın yıldız oyuncu şımarıklığını, her zaman bana saygı duymuş, hep yardımcı olmuştur. Sahada da dışarıda da kötü günlerimde bana destek olmuştur. Gönlü güzel, eğlenceli ve komik kendine münhasır bir arkadaşımdır.
O kadar çok anımız var ki onunla buraya sığmaz:
Yeşilyurt’ta hep karşılıklı smaç-blok yaparken bitmeyen drili bitirmek için göz kırpıp anlaşmamız mı?
Oda arkadaşıyken kamptan ayrılırken peşinden unuttuklarını ve bazen de unutmuş diye bıraktıklarını toplamam mı?
2003 Avrupa Şampiyonası’nda oda arkadaşıyken maç öncesi gecelerde heyecandan ‪saat 04:00‬, ‪05:00‬’lerde uyumamız mı?
Dünya şampiyonasında geri atak yaptığı anda dublajını yaparken ayakkabısının ayağından çıkıp önüme fırlaması mı?
Hep beraber kötü oynayıp kenara çıktığımız bir yıldız milli takım maçında onu gaza getirip; “Hadi tekrar oynamak istiyorum de” diye Adnan (Kıstak) abiye göndermem ve Adnan abiden benim yüzümden; “Hadi lan oradan, oynasaydın o zaman!” diye azar yemesi mi?
En verimli zamanında beraber olimpiyat elemelerine hazırlanırken yemekte bardağa vurarak dikkatimizi çekip; “Ben turnuvaya gelemiyorum arkadaşlar hamileyim” deyip ümitlerimizi suya düşürse de mutluluktan ağlatması ve dünya tatlısı Zeyno’yu doğurması mı?
Ve birlikte zafere ulaşıp tarihe geçtiğimiz ya da kaybedip ağladığımız yüzlerce maç mı?
Hangi birini anlatsam hepsi yüzümde her zaman bir tebessüm bırakacak anılar…
İyi ki varsın Neslim, iyi ki tanımışım seni iyi ki takımdaşım ve arkadaşım olmuşsun.
Yasemin Varış Ersöz (Takım menajeri, ablası)
Canlarımdan biridir Nesli. O Türk voleyboluna damga vuran, dünya çapında kendini ispatlamış solak pasör çaprazı Neslihan. Çocuk denecek yaşlarda tanıdığım bir daha da ayrılamadığım kızım. Eskişehir’den gelip ailesinin de büyük özverisiyle zirveye çıkan kadın. Hırsıyla, azmiyle, yeteneğiyle seyretmelere doyamadığımız voleybolcu. Özel bir kadın.
Tek başına başka bir ülkede voleybol oynayacak kadar cesur, özgüvenli. İyi bir anne, eğer ortamı severse çok komik. Kendi dünyası var eğer oraya girebilirseniz gerçek Nesli ile karşılaşırsınız; dürüst, kendini geliştiren, sonsuz kitap okuyan, kimseyi kırmayan, inanılmaz mütevazi, nerden geldiğini unutmayan, kendiyle dalga geçebilen canımın içidir.
Şahane anılarımız vardır. Yeşilyurt’a geldiğinde güzel ailesi de onu yalnız bırakmayıp Eskişehir’den geldiler. Kulübün restorandan bozma bahçesinde oturuyorlardı, biz de lojmanda oturuyorduk o zaman. Çok eğlenceli günlerimiz oldu, yaptığı ilk keki yediğim günü hatırlıyorum.
Tenerife’ye transfer olduktan sonra beni de davet etti, çok güzel günler geçirdik orada. Birlikte maçlara, davetlere gittik. Onunla gurur duydum, hala da duyuyorum. Güzel kızı Zeynep doğduğunda onlar İspanya’daydı orada yanında olamadığım için çok ağlamıştım.
İstanbul’a döndüklerinde de çok zamanlar geçirdik, Zeynep’le evcilikler, daha sonraları salonun ortasında balonla voleybol maçları yaptık. Şimdi şahane bir genç kız oldu, Galatasaray altyapısında voleybol oynuyor. Geçen sene hiç göremedim maalesef pandemiden dolayı.
Yıllar içinde güzel ailesi ile dostluğumuz ilerledi. Bizi Eskişehir’de misafir ettiler kaç kez. Fatma hanımın haşhaşlı çöreğini tek geçerim, Mustafa bey de et yemekleri başta olmak üzere çok güzel yemekler yapar, burada anmasam olmazdı…
Seni çook seviyorum güzel kızım. Yolun her zaman açık olsun.
Kamil Güler (Eşi)
O’nu tanıtmak adına onu tanıyan, yaşamına dokunmuş kişilerden O’nu anlatmasını rica ediyoruz. Anı olur, komik birşeyler olur, Nesli’ye dair herşey olur. Çok kısa olmasın ama! Öptüm seni.
İşte tam da böyle bişey istediler benden.
İnsan hayatta sahip olduğu en değerli şeyi nasıl anlatabilir ki? Galiba onun kadar vicdanlı olmak gerek, değilim.!
Zeynep Darnel (Kızı)
Annem tatlı birisidir ama gereken zamanlarda ciddileşir. Beni genellikle çok güldürür birbirimize şakalar yaparız, birlikte alışverişe gideriz, ofise gideriz, yani her yere gideriz. Annem beni de hep yanında götürür, iyi anlaşırız annemle çok seviyorum onu.
Fatma Demir (Annesi)
İlk olarak; kızımla nasıl gurur duyduğumu anlatmak istiyorum. Ben o aralar Neslihan’ın yanında İstanbul’da kalıyordum. Eskişehir’e döndüğümde yolda bir arkadaşımla karşılaştım. Onu bir hayli üzgün görünce
-Hayırdır ne oldu? diye sordum.
O da oğlunun askere gittiğini anlattı.
-Ben de niye üzülüyorsun arkadaşım, ne mutlu oğlun var askere gönderdin, gurur duy onunla… Sağlıkla sıhhatle geri dönsün hayırlısıyla, dedim.
Arkadaşım bana; “Esas sen gurur duy Fatma senin kızın Türkiye’yi sadece ülkemizde değil Dünya’da da o kadar güzel temsil temsil ediyor ki… Öyle bir evlat yetiştirmişsin ki asıl ben sana teşekkür ederim.” demişti.
Bu Neslihan’la çok gururlandığım ve hiç unutamadığım unutamadığım bir anımdır.
Neslihan 6-7 yaşlarında belki de daha küçük, tam hatırlamıyorum evin içinde çadır kuruyoruz, oynuyoruz birlikte. Şimdiki gibi öyle hazır çadırlar yok, sandalyeleri etrafa toplayıp bir pike ile örtüp içine girip çay içiyoruz, bir şeyler yapıyoruz.
Tam o sırada kapı çaldı, bir arkadaşım geldi. Tabii ben oturdum onunla sohbet etmeye başladık. Neslihan da çadırın içinde oynamaya devam ediyor. Bir ara çıktı koşa koşa yatak odasına gitti, geri geldi.
Ben ne yaptığının pek farkında değilim, sohbete dalmışım. Meğerse bir makas almış eline bir baktım bizden tarafa küçük bir pencere açmış, penceresinden bizi gözetliyor. -Ne yapıyorsun kızım, dedim
-Sizi gizliyorum anne, dedi. J
Hep öyle derdi; GİZLİYORUM.
Ben de “İnşallah bir kızın olur da ben bunu saklar torunuma da aynı çadırı kurarım, o da bizi gizlesin.” dedim.
Ama yapamadım çünkü Zeynep’in hazır çadırları vardı.
Neslihan çok sessiz sakin ama bir o derecede yaramaz bir çocuktu, çok hareketliydi.
O üç dört yaşındayken ben işe gittiğim için onu aynı apartmanda oturduğumuz kayınvalide ve kayınpederime bırakıyordum.
Neslihan tabii evin içinde o koltuktan bu koltuğa atlayıp dururken bir gün koltuğun kenarına kaşını çarpmış ve kaş yarılmış.
Bunun üzerine kayınpederim de ona zarar gelmesin diye evdeki tüm koltukların eşyaların sivri kısımlarını bir güzel eğeleyip, yuvarlatmış.
-Baba hayırdır? diye sorduğumda; “Kızım senin bu kızın yerinde durmuyor bak kaşını yardı ben de eşyaların tüm sivri kenarlarını eğeledim.
Kayınvalidem de “Vah gördün mü kızım, benim eşyalarımın başına senin kızın yüzünden neler geldi.” dediğini de unutamam nurlarda uyusunlar.
Dediğim gibi sessiz bir çocuktu ama ortadan kaybolduysa bilin ki gizliden gizliye mutlaka bir yaramazlık yapıyor ya da kendine de zarar veriyor.
Bir gün arabayla gidiyoruz; kayınvalidem, kayınım, ben, eşim Mustafa ve Neslihan. Çeşme başında bir mola verdik, arabadan indik. Etraftaki tarlalar her taraf sapsarı boyumuzu geçecek kadar uçsuz bucaksız ekin dolu.
Neslihan bir anda fırladı ekinlerin arasına doğru koşmaya. Hepimiz birden bağırıyoruz “Kızım dur, yapma etme!” Peşinden koşuyoruz ama yetişmek ne mümkün!
Taa en uca gitti kayboldu ekinler bizim boyumuzdan da uzun. Biz korkuyoruz yılan falan çıkar diye…
Sonra etrafı iyice kolaçan etti, biz de karşıdan bakıyoruz. Sonra dayısı gitti de getirdi.
-Niye gittin kızım?
-Çok merak ettim.
Ve işte çocuklukta başlayan o merakı Neslihan’ı buralara getirdi. Gördüğün şey hiç unutmayan, göz hafızası çok olan bir çocuktu. Hatta bunu bir antrenörü de söylemişti.
Küçüklükten beri merak eder, fotoğrafları incelerdi. Gittiğimiz evlerde karıştırmak huyu hiç yoktu ama gözüyle her tarafı inceler sonra da bana gelir; “Anne şurası şöyle, burası çok güzel, biz de şöyle yapalım der ve o gördüklerinin sohbetini yapardı benimle.
Çok tatlı bir kızdı, çok tatlı bir çocuktu, keşke hiç büyümeseydi, öyle kalsaydı diye düşündüğüm zamanlar çok olur. Şimdi o zevki Zeynep’le tadıyorum ama o da genç kız oldu maşallah. İkisini de çok özlüyorum.
Aklıma bir şey daha geldi, onu anlatmadan yapamayacağım.
12-13 yaşında voleybola başladığında sporcu arkadaşlarıyla beraber biraz açılmaya, çekingenliğini atmaya ve konuşmaya başladı. Arkadaşlarına gidip gelmeler falan başladı.
Bir gün “Anne bugün arkadaşlarım bizim eve gelecek, burada yatacağız hep birlikte.”
-Tamam kızım, dedim.
Yemeğimizi falan yedik, babamızı da kahveye gönderdik.
Bayağı kalabalıklar bilmem kaç kişi. Salona yer yatağı yapacağım onlara. Koltuklardaki minderler dahil indirdim, üzerine pike, battaniye serdim, hepsine yetecek büyük bir yer yatağı yaptım, yatırdım bunları. Ben de başlarında hep birlikte TV seyrediyoruz. Işığı da söndürdük, keyifleri iyi…
TV’da bir film valla çok hatırlamıyorum adını; Çığlık mı Testere mi neydi? Bir gerilim filmi. Filmde telefon çalıyor, sonrasında açan kişiyi öldürüyorlar.
Filme hepimiz kaptırmışız. En gergin anda filmdeki telefon çalarken, bizim evdeki telefon da çaldı.
O an çocukların görmeniz gerekirdi, şu an bile gözlerimden yaşlar geliyor. Hepsi beraber çığlık atıp birbirlerine sarılıyorlar. “Bize geldi, bizi öldürecekler diye…
Ben de gülmekten ölüyorum, kızlara susun diyemiyorum, bir taraftan onları da sakinleştirmeye çalışıyorum.
Meğerse babamız arıyormuş, “İyi misiniz artık gelebilir miyim?” diye…
Işığı açtım, “Kızım, baban arıyor” deyince neyse hepsi sakinledi.
Neslihan’la bazen o günü hatırlayıp çok güleriz.
Neslihan, İstanbul’a Yeşilyurt’ta oynamaya başladığında ben hep Eskişehir-İstanbul arası gidip gelmeye çalıştım ama zor oluyor tabii eşim çalışıyor Eskişehir’de…
Bu nedenle ben hep onu geri getirmeye çalıştım.
O; “Anne ben gelmeyeceğim, anne gelmeyeceğim!” diye direniyor ama orada zorluklar çekiyor, gönlüm hiç razı değil.
-O zaman ben gideceğim, Adnan (Kıstak) beyle konuşacağım, dedim.
Adnan beyin odasına girdim, kapıyı kapattım.
-Ben bu kızı artık Eskişehir’e geri götürmek istiyorum, dedim.
Adnan bey yüzüme baktı;
-Fatma hanım, artık o kız sizin kızınız değil. O Türk voleybolunun, dünya voleybolunun kızı, siz onu götüremezsiniz. Ok artık yaydan çıktı, havada yakalayabilir misiniz? dedi.
Düşündüm, mümkün değil yakalamam dedim.
Eve geldim bu konuşmayı Neslihan’a söyledim. O da hopluyor, zıplıyor seviniyor. Akşama babasına telefon ettik birlikte
-Durum böyle böyle… Emekli olunca İstanbul’a geliyorsun, ev tutuyoruz, kızın başında oluyoruz dedik. Ve böylece o dönem İstanbul’a taşındık.
Abim annemi ziyarete geldiğinde Neslihan yurt dışında bir turnuvadaydı. O zamanlar henüz evli değil, ben de onun yanındayım.
-Neslihan ne yapıyor, nasıl diye sordu.
-Abi koşturuyor gidiyor geliyor çocuk dedim.
-Fatma sana bir şey söyleyeceğim kızım dedi. Öyle bir evlat yetiştirdin ki Türkiye’nin Dünya’da ne güzel tanıtımını yaptı. Böyle güzel reklamı para verseler, binlerce insan çalışsa yapamazdı. Kızınla ve seninle çok gurur duyuyorum dedi. Geldi sırtıma sarıldı, öptü. O anı da hiç unutmam.
İşte böyle Gülnur hanım daha ne çok anı var onunla ilgili…
Anne-baba olarak Neslihan bize çok güzel şeyler yaşattı, Allah ömrünü uzun eylesin, yavrusuyla, kocasıyla mutlu bir yaşam sürsün.
Fatma hanım nasıl güzel nasıl içten uzun uzun anlattınız bize çocuk Neslihan’ımızı çok teşekkür ederim.
Ve tabii diğer işbirlikçilerim…
Nesli’den gizli gizli yaptığım “Kim ne dedi?” çalışmasına katkıda bulunan, zaman ayıran, anılarını, düşüncelerini yazan herkese sonsuz teşekkürler. Onların gözünden bir başka oldu Demir Leydi’yi anlatmak, eminim Neslihan için de güzel bir anı olarak kalacaktır.
Gülnur ablasından “Voleybolumuzun Gerçek Efsanesine” sevgilerle.

“Yeni Başlayanlar İçin Neslihan Demir” burada biter, gözlerinden öperim.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu