Köşe YazarlarıManşet

Ne Zaman Voleybol Ülkesi Oluruz?

Voleybol açısından gayet hareketli geçen yaz aylarında heyecanla beklenen önemli bir organizasyon olan CEV Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası geldi çattı. İlk maçımızı oynayacağımız yarın itibariyle Filenin Sultanları, yeni bir başarı hikayesi için kolları sıvayacaklar.

Kadınlarda VNL’de kazandığımız altın madalyanın ardından Filenin Efeleri ve özellikle 19 Yaş Altı Kız Milli Takımımızın başarıları dolayısıyla geçtiğimiz haftalarda voleybol gündemi epeyce sıcak kaldı. Bu vesileyle “voleybol ülkesi” argümanını da tekrar ve sık sık duyduk.

Voleybol Aktüel’de birkaç hafta önce yayımlanmış olan “Biz Voleybol Ülkesi (mi)yiz?” başlıklı yazımda, Vestel’in bu seneki “Biz Voleybol Ülkesiyiz” reklamlarında aslında voleybolun değil futbolun baz olarak alındığını, futboldan yola çıkılarak voleybolu “futbol kadar” sevdiğimizin altının çizildiğini ve voleybolun hayatımıza “futbol gibi” girdiğine vurgu yapıldığını yazmıştım. Tüm bunların da reklamlarda erkekler üzerinden dile getirilmiş olmasına dair bir gözlemimi de aktarmıştım. Sonuçta erkek aktörlü futbol dilinin ve bakışaçısının voleybola girmesi konusundaki endişelerimi dile getirmiştim. Bu yazıda bir voleybol ülkesi olmanın ne demek olduğuna dair kendi anlayışımı aktarmak istiyorum. Ama bundan önce “voleybol ülkesi” olmakla ilgili olarak kamuoyunda ifade edilen anlayışları şöyle bir özetleyeyim.

Neslihan Demir, geçenlerde izlediğim videosunda ülkemizde voleybolun ivme kazanmasının hikayesini anlatırken “Voleybol, piknik sporu; ben şu an bile hayatında daha lisede veya ortaokulda voleybol oynamamış birini tanımıyorum; herkes hayatı boyunca (bir şekilde) voleybol oynamıştır” diyordu. Herkesin oynadığı bir oyun olması dolayısıyla “Türkiye bir voleybol ülkesidir” diyebilir miyiz? Belki içimizden bazıları bu soruya “Neden olmasın? Tabii ki!” diye cevap vereceklerdir.

Öte yandan “voleybol ülkesi” kavramına başka türlü yaklaşanlar da var. Mesela voleybolda altyapıya ne kadar önem verildiğini voleybol ülkesi olmamız ya da voleybol ülkesi haline gelmemiz açısından değerlendirenlerin sayısı epeyce çok. Bazıları da sponsorların artmış olmasını voleybol ülkesi olduğumuzun bir kanıtı olarak iddia ediyor. Ayrıca voleybol maçlarının izlenme oranı ve reytinglerdeki artışı gündeme getirenler de var. Bazıları da oyun esnasında seyircilerin tepkilerinden yola çıkarak kurallara dair sahip oldukları bilgi düzeyinin artmış olduğu sonucuna varıyor ve bunu “voleybol ülkesi” kavramıyla ilişkilendiriyorlar. Filenin Sultanları’nın VNL Şampiyonluğundan sonra Filenin Efeleri’nin de önümüzdeki yıl VNL’e katılma hakkını elde etmiş olmaları dolayısıyla şu ara sıkça duyduğumuz ve kesinlikle kayda değer bir başka ölçüt de voleyboldaki uluslararası başarılarımız.

Ben ise bugün başka bir “voleybol ülkesi” olma kriteri sunmak istiyorum.

Voleybol da sonuçta bir oyun. Çeşitli kuralları var, o kurallar çerçevesinde alınacak puanlar var, kazanan var, kaybeden var. Bana sorarsanız voleybol, herhangi bir oyunun heyecanını taşıdığı için değerli değil. Voleybol, hadde yani sınırını bilmeye dair vurgusu yüzünden değerli. Ortada bir file var: Dokunamazsın. Top, senin oynama alanına gelmeden elini kolunu karşı takımın sahasına geçecek kadar uzatamazsın. Topu antene değdiremezsin. Topu sahayı sınırlayan çizgilerin dışına vuramazsın. Servis atarken servis çizgisine basamazsın. Arka oyuncuysan öne gelip vuramazsın, üç metre çizgisini geçemezsin.

“Ne var ki bunda, böyle kurallar bütün sporlarda var” diyebilirsiniz. Ancak ben “sınır” kavramının bir oyunun kurallarına konu olmasının ötesinde sembolik bir değeri olduğunu ve hayata dair ciddi bir okuma sunduğunu düşünüyorum. Bu doğrultuda, voleyboldaki “haddini bilme” vurgusunun oyunda sosyal bakımdan kural haline getirildiğini de görüyoruz. Mesela, karşı takımın oyuncusuna nâzır sevinç gösterisinde bulunamazsın. Maç içinde hakemle -eğer oyundaki kaptan değilsen- konuşamazsın. El kol hareketi yapamazsın.

Yazılı olmayan kurallar içinde de bir gelenek olarak sahada gördüğümüz şeyler var: Sayı alsan da almasan da ortaya gelip birleşirsin. Kendi başına kutlama yapmazsın. Sayıyı kaybeden arkadaşının koluna dokunup “hadi, olsun; ziyanı yok” dersin. Takım arkadaşlarınla maça başlarken selamlaşır, bitirirken sonuç iyi ya da kötü olsun birbirini bir ritüel çerçevesinde tebrik edersin. Maç sonunda çizgi halinde dizilip karşı takımı alkışlarsın.

Eğer biz de toplum içinde birbirimizin varlığını kabul ediyorsak, sınırlarımızın farkındaysak, “haddimizi” biliyorsak, birbirimizin canını yakacak şekilde davranmıyorsak, kışkırtmadan uzak, kararlara saygılı ve birbirimizi destekleyecek bir tutum içinde bulunuyorsak, evet eğer böyleysek, o zaman “biz voleybol ülkesiyiz” diyebiliriz.

Voleybol oyununun içindeki zihniyeti ve ahlâkı toplum temelinde yaşıyorsak ancak, bu böyle. Aksi takdirde voleybolun dedikodusunu yapıyor ve kumarını oynuyoruzdur. Başka bir şey değil.

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu